Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560info@urad.com.tr06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye
Anes Hattab'ın (Ebu Ahmed Hudud) Suriye Arap Cumhuriyeti Genel İstihbarat Teşkilatı başkanlığına atandı. Colani’nin gizli kasası, sağ kolu ve HTŞ’nin iç çekirdek kadrosunda yıllarca görev almış Anes Hattab’ın ilginç bir biyografisi var. Asıl adı Bedran ve Şam kırsalında doğmuş bir Suriye vatandaşı örgüt içinde Ebu Ahmed Hudud olarak tanınıyor. 16-17 Yaşlarında Irak’a gittiği ve El Kaide’ye katıldığı biliniyor. Irak'ta birkaç yıl geçirdikten sonra Irak El Kaidesi'nin Irak-Suriye sınırının sorumluluğuna kadar yükselmiştir. Adındaki Hudud ifadesi de buradan geliyor. Daha sonra yolları Colani ile kesişmiş 2012 yılına gelindiğinde Ebu-Muhammed El-Colani ile anavatanları Suriye'ye dönmüştür. 2012 ortalarında, El-Nusra Cephesi'nin oluşumunda yer aldı. 2014 yılı başından itibaren Nusra Cephesi'nin idari emiri oldu. Colani'nin kayınbiraderi olduğu söyleniyor. Daha sonra El Kaide’den ayrılma konusunda Abu Mariye Kahtani kadar önemli bir rol oynadı. 2017’de Heyet Tahrir eş-Şam’ın İstihbarat Ofisinin başında Ebu Ahmed Hudud vardı. HTŞ'de liderden sonra ikinci adam olarak tanımlanabilir. Suriye devrimi gerçekleştikten sonra onun da adı Colani gibi değişti Anes Hattab olarak istihbaratın başına geçti.
Uzun yıllar çok fazla görünmedi ama onu daha da ilginç kılan şey entelektüel tarafıydı. İstihbarat başkanlarının entelektüel anlamda örgütlerin ideolojisine katkı sağladığını pek görmüyoruz. Belki de bu açıdan Anes Hattab dünyadaki ilginç örneklerden biri olacak. Anes Hattab HTŞ içinde birçok risale önemli belge kaleme aldı. Bu risaleler hem onun ideolojisini ve dünya görüşünü ele veriyor hem de aslında HTŞ’nin neden el Kaide’den farklı olduğunu anlamamıza yardım ediyor. Hem el Kaide hem de içinde yer alan yabancı savaşçılarla birlikte HTŞ’nin üzerine yapışıp kalan en önemli etiket Selefilik oldu. Muhtemelen çatışma ortamında gruplar arası iç kavgalar çıkmasın diye HTŞ de bu etiketi kaldırmak için çok da uğraşmadı gözüküyor. Ama aslında daha önce yazdığımız gibi[i] hem Ebu Mariye Kahtani hem HTŞ’nin ideologlarının söylemleri ve oluşturdukları metinlerde Selefilik karşıtı fikirlerin, onların bu uzun yolculuğunda nasıl ortaya çıktığına ilişkin elimizde çok fazla kanıt yok. El Kaide’ye katılırken baştan beri böyle mi düşünüyorlardı yoksa zamanla mı değiştiler kesin bir şey söyleyemeyiz. Ama ortada olan bir gerçek var ki İdlib bölgesinde yazdıkları metinler içerik olarak gerçekten Cihatçı Selefilikten oldukça uzak gözüküyor.
Sözü fazla uzatmadan Anes Hattab’ın inceden inceye Selefilikle hesaplaştığı hatta Selefiliğin otoritesi kabul edilen İbn Teymiyye’yi nasıl onlara karşı kullandığını gösteren “Berâetü’l-Mucâhidîn min tühmeti temyîi’t-tevhîd ve’d-dîn” adlı eserine gelelim. Eseri Türkçeye “Tevhidin Sulandırılması İthamından Mücahitleri Temize Çıkarma” olarak çevirebiliriz. Eserin yazılış tarihi de oldukça dikkat çekici Ekim 2017. HTŞ’nin kuruluşundan yaklaşık 1 yıl geçmiş ve Anes Hattab’ın eserin girişinde yazdığı gibi Tevhid konusunda hala kafası karışık mücahitlerin olduğunu anlıyoruz. Eser zaten tevhidin yanlış anlaşılmasını gidermek ve tevhid üzerinden mücahitlere yönelik eleştirileri gidermek amacını taşıyor.
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi Tevhid konusu Selefiler için en temel mesele olarak karşımıza çıkıyor. Selefiler Tevhidi üçlü bir tasnife tabi tutarak kendi dışındaki tüm grupları tekfir etmek için bir basamak olarak kullanıyorlar. Asıl ilginç olanı ise ne bu tasnifin ne de tekfir için kullandıkları argümanların gelenekte ya da kutsadıkları Selef (sahabe ve tabiin nesli) asrında delilleri de bulunmamasıdır. Hattab bu konuda bir metin kaleme alarak anlaşılan muhalif savaşçılar arasında Selefilerin tekfirci zihniyeti ile mücadele etmeyi amaçlamış. Hattab, girişe koyduğu oldukça dikkat çekici bir notta şöyle diyor: “Bu eseri daha önce yazmış olmama rağmen, o dönem şartlarının uygun olmadığını düşündüğüm için yayımlamamıştım. Ancak sahadaki gelişmeler ve bu meselelerin yeniden gündeme gelmesi sebebiyle yayımlamaya karar verdim.” Bu not yukarıda sorduğumuz bazı sorulara da cevap veriyor. Anlaşılıyor ki Hattab bu konuda çok önceden konumunu belirlemişti fakat muhalif güçler arasında teorik bir tartışmayı erken bulduğu için yayınlamadı. HTŞ kurulduktan sonra teorik olarak da durdukları yeri netleştirmek için yayınlamaya kara verdi.
Anes Hattab’in Akidesi
Peki o durdukları yer neresiydi? Bir kelam Hocası olarak çok açık söyleyeyim ki Anes Hattab İslam itikadında ve kelamında Ehli Sünnet olarak tanımlanan Eş’ari ve Maturidi kelamın genel prensipleriyle örtüşen bir metin kaleme almış. Yani bu metin Selefi akaidine yönelik örtük bir reddiye oluşturuyor. “Tevhid’in Sulandırılması Konusundaki Tartışma” başlığı altında öncelikle İman nedir sorusunu cevaplar. Hattab’ın “İman nedir” sorusuna verdiği cevap Ehli Sünnete göre ifadesi ile başlar. Gerçekten de Selefiler kendilerini Ehli Sünnetin tek ve yegane temsilcisi gibi kabul etseler de aslında iman nedir sorusuna verdikleri cevap geleneksel ehli sünnetten tamamen farklıdır. Anes Hattab’ın iman tanımı şöyledir:
"Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in iman hakkındaki anlayışı üç dereceye ayrılır.
1. İmanın Aslı: Bu, kişinin dünyada mümin olarak tanınmasını ve ahirette kurtuluşa ermesini sağlayan temel unsurdur. Bu derecedeki bir imandaki ihlal, kişiyi İslam’dan çıkarır ve küfür ile riddet (dinden dönme) durumuna düşürür.
2. "Farz Olan İmanın Tamamlanması (Kemâli): Bu, farzların yerine getirilmesi ve günahlardan, haramlardan uzak durulmasıyla gerçekleşir. Bu derecede oluşacak bir eksiklik, kişiyi İslam’dan çıkarmaz; ancak kişiyi şer’i bir kusur içinde bırakır ve yaptığı ihmallerden dolayı cezayı hak etmesine yol açar.
3. Müstehap Olan İmanın Tamamlanması: Bu, nafile ibadetlerin yapılması, Allah’a yaklaşma amacıyla daha fazla itaat edilmesi ve haramlardan sakınma konusunda daha hassas davranılmasıyla gerçekleşir. İnsanlar, bu derecede ibadetlerindeki gayretlerine ve dindarlıklarına göre farklılık gösterirler. Bu derecedeki bir eksiklik, kişiyi şer’i bir kusur altına sokmaz ve herhangi bir cezayı da gerektirmez
Hattab sonra bu üç tasnifini İbn Teymiyye’nin şu sözüne dayandırır: İman onsuz olmayacak bir aslıdan, eksikliği durumunda sahibini cezayı hak ettiren bir farzdan ve terk edilmesi durumunda derece kaybına yol açan bir müstehaptan oluşur."
Peki bu ne anlama geliyor? Açıkçası Anes Hattab tüm Selefilerce kabul edilen amelleri imana dahil eden ve amellerin yokluğunda küfrü gerektiren Selefi pozisyondan tamamen uzaklaşıyor ve hatta bunu İbn Teymiyye’ye dayandırıyor. Öncelikle Hattab, farzların terk edilmesini veya büyük günahların işlenmesini, kişinin imanın aslına aykırı bir durum olarak görüp, kişiyi tekfir eden haricilerle arasına sert bir çizgi koymaktadır. Aynı zamanda haramlardan kaçınmayıp farzları yerine getirmekten sakınan bir kişinin imanın yeterli olacağını söyleyen mürcieye de karşı durur. Bu minvalde Anes Hattab, Harici tekfircilik ile Mürciî kayıtsızlık arasında orta yolu temsil eden Ehli Sünnetin konumunda durur. Ama bu aslında Selefiliğe karşı da bir pozisyondur. Çünkü Muhammed bin Abdulvehhab’dan Abdullah Azzam’a kadar tüm Selefi ideologlar, ameli imanın aslından sayarlar ve farzları yerine getirmeyen bir kimseyi kafir kabul ederler.
Halis Bayuncuk’un akaid derslerine baktığımızda şu iman tanımı ile karşılaşırız: Dil ile söylemek, kalp ile tasdik etmek ve organlarla amel etmektir. Bu tanım aslında tüm Cihadî Selefilerde ortak olan bir tanımdır ve amel imanın bir şartı olarak kabul edilir. Oysa Anes Hattab açıkça bu tanıma karşı çıkmaktadır.
Hattab İmanın aslından olmayan ameli hükümler ve içtihadi konulardaki farklılıklar için tekfir yoluna gidilmesine karşı çıkar. Eğer bu yol açılırsa mesela Fukahanın Mürciesi kabul edilen Ebu Hanife, Kurtubi, İbn Hacer, Nevevi gibi birçok büyük âlim tekfir edilebilir. Oysa önceki alimler böyle yapmamıştır. Yine Selahaddin Eyyubi ve Baybars, Eşari akidesine sahipti. Aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet de Maturidi akidesine bağlıydı ve onun da tasavvufa dair bazı yönleri bulunmaktaydı. Anes’e göre biz bu insanların İslam’a olan hizmetlerini dikkate alarak değerlendirmek durumundayız. Anes metninde saha gerçekliklerini dikkate alarak muhalif gruplar arasındaki itikadi farkların çatışmaya yol açmaması ve aşırı tekfirciliğe karşı oldukça hassas bir yol izlemeye çalışıyor. Sık sık İbn Teymiyye’ye başvurarak İbn Teymiyye’nin Selefiler üzerindeki otoritesinden yaralanmak istiyor. Ama sanırım İbn Teymiyye’nin önceki alimlerde olmayan amelli tevhid ve rububiyet tevhidi gibi tanımlarla nasıl tekfirciliğe kapı açtığını biliyordur. Fakat bu konuyu görmezden gelerek onları İbn Teymiyye üzerinden ikna etmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Müşriklerle İttifak Yapılır mı?
Radikal cihatçıların muhalif grupları en fazla eleştirdiği görüşlerin başında onların Müşriklerle ya da kafirlerle ittifak kurmasıdır. Bugün de Suriye devrimi sonrası kurulan geçici hükümetin Rusya, İsrail, ABD ve Avrupa ile kurduğu ilişkiler Ebu Muhammed el-Makdisi, Ebu Katade el-Filistini ve Hani es-Sıbai gibi cihatçı ideologlarca eleştirilmektedir. Anes Hattab 2017’de benzer eleştirilere muhatap olmuş ki HTŞ’nin uluslararası aktörlerle ilişki kurmasının meşru olacağını açıklama ihtiyacı duymuş. Selefilerin velâ ve berâ (dost kim düşman kim ilkesi) ilkesine dayanarak müşriklerle hiçbir şekilde ilişki kurulamayacağı, anlaşma yapılamayacağı iddiasın Hz. Peygamber’in uygulamalarına ters olduğunu söylüyor. Anes şöyle der: Örneğin, Peygamber Efendimiz (sav) müşriklerle antlaşmalar yapmış, bazı müşrik liderlerini öldürürken, bazılarına da mazeretleri sebebiyle merhamet göstermiştir. Öyle ki Peygamber Efendimiz, müşriklerle anlaşma yaptığı durumlarda, Medine’nin meyvelerinin üçte birini onlara vermeyi bile düşünmüştür. Bu, Müslümanların yaşadığı açlık ve sıkıntılara rağmen, düşman saflarını bölme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Hattab, Hz. Peygamber dönemimden örnekler vererek müşriklerle yapılan stratejik anlaşmaların tevhide zarar vermeyeceğini ileri sürer. Hattab, tekfircilerin Hz. Peygamber dönemindeki toplum ile şimdiki Müslüman toplumları birbirine benzetmesine de karşı çıkar. Bilindiği gibi Seyyid Kutup’un cahiliyye kavramını esas alan tekfirciler, Hz. Peygamber dönemi müşrikleri ile bugünkü toplumları eşitleyerek şimdiki Müslümanları da adı Müslüman olsa da müşrik ve cahiliyye toplumu olarak kabul ederler. Oysa Hattab açıkça Tevhid daveti bağlamında, Peygamberimizin (sav) müşrik bir topluma gönderildiğini ve onları Allah’a iman etmeye, küfür ve şirkten vazgeçmeye davet ettiğini bizim içinde yaşadığımız toplumların ise İslam’a girmiş, şirkten kurtulmuş ve asıl iman esasını yerine getirmiş insanlardan oluştuğunu söyler. “Bu iman, sahibine "mümin" sıfatını kazandırır ve onu ebedi cehennem azabından kurtarır. Günümüzde bazı şirk belirtileri görülse de bunlar genelde insanların bilgisizliğinden veya kültürel geleneklerden kaynaklanır. Bu noktada, Ehl-i Sünnet’in yöntemine bağlı olan kimse, bu değerlendirmede farklı bir görüş ileri süremez. Çünkü bizim toplumumuzun aslı İslam’dır; oysa Peygamberimizin zamanında toplumun aslı küfürdü.”
Cihadî Selefilerin düştüğü en büyük hata, Arap toplumundaki müşrikler için inen ayetleri Müslümanlara uygulamalarıdır. Hatta onlar bugünkü Müslümanları Arap müşriklerden daha kötü bir durumda kabul ederler. Bu da çağdaş Müslümanları rahatça tekfir etmelerine ve öldürmelerine kılıf hazırlar.
Sonuç
Anes Hattab’ın 2017’de yazdığı bu metin aslında HTŞ’deki bugünkü dönüşümünde şifrelerini içeriyor. Colani’nin sağ kolu ve Nusra Cephesi’nin kuruluşundan bugüne önemli idari görevlerde bulunan Anes Hattab sadece askerî olarak değil entelektüel olarak da HTŞ’nin dönüşümüne önemli katkı sağlamış gözüküyor.
İtikadi ve ideolojik boyutta muhalif grupları Cihatçı Selefi ideolojiden uzak tutmak, iç grup dayanışmasını artırmak ve dış gruplarla kurulacak stratejik ilişkilere teopolitik hazırlık yapmak üzere ciddi bir çaba içerisinde olduğu görülüyor. Tekfircilik iç gruplardaki çatışmayı hızlandıran ve devrimlerin başarısızlığına yol açan ciddi bir sorundur. Radikal hareketler sürekli çatışarak bölündükleri için düzenli bir silahlı milis yapılanmasına geçemezler. Bunu aşmanın yolu iç asabiyeye güçlendirmek ve dışlayıcı ideolojilerden kurtulmaktan geçer. Anes de bu metinde aslında bunu yapar. Bunu yaparken sık sık cihadî Selefiliğin teolojik olarak otorite kabul ettiği İbn Teymiyye’ye dayanır. İbn Teymiyye’nin:"Bid’at ehli olanlar, kendi takip ettikleri belirli görüşleri dinin olmazsa olmaz bir şartı gibi görürler, bunu kabul etmeyenleri tekfir ederler, kanlarını helal sayarlar; bu, Hariciler, Cehmiyye, Rafiziler ve Mutezile’nin yaptığı bir durumdur." Sözünü aktardıktan sonra Ehl-i Sünnet ise bu kişiyi onlara muhalif olsa bile içtihadında hata eden kimseyi tekfir etmez. Sahabe, Haricilerin Müslümanları öldürmeyi ve kanlarını helal saydığı halde haricileri tekfir etmemiştir, der.
Anes Hattab Müslümanlar arasındaki fikrî ve içtihadî farklılıkların tekfire yol açmaması gerektiğini söylerken haklıdır. Ama bunun yolun öncelikle iman eden kimseleri amellerinde eksiklik hata da olsa Müslüman saymaktır. Bu da tarih boyunca Eş’ari ve Maturidilerce Ehli Sünnetin iki ana kolu olarak amellerin imana dâhil edilmemesi ile mümkündür. İmanın aslı kalp ile tasdik dil ile ikrardır, ameller imanı kâmil hale getiren eylemlerdir. Amellerin yokluğu imanın yokluğu anlamına gelmez. Maalesef tekfircilik karşısındaki bu kale önce Vehhabiler sonra da Selefilerce yıkılmıştır.
Belki son olarak peki biz HTŞ’yi neden terör örgütü kabul ettik diye sorabilirsiniz? Bu daha çok Nusra ile ilgiydi. Evet Nusra el AKide'den dolayı terör örgütü listesine girdi. Ama HTŞ el Kaide’den ayrılmak için uzun süre çabaladı. işte Anas Hattab da bu çabalayanlardan biriydi. Yeni Suriye umarız bu inançla, eğitimde de bu kadim geleneğin yeniden kök bulduğu bir vatan olarak yeniden inşa edilir.
___________________________________________________________________________________
Prof. Dr.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2001 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kelam Anabilim dalında doktorasını tamamladı. 2002-2003 yılları arasında Kırgızistan OŞ Devlet Üniversitesi’nde çalıştı. 2009 yılında doçent oldu. 2014 Yılında Hitit Üniversitesi Kelam ABD Profesör olarak ... [Profili gör]
Hilmi Demir
27/12/2024
Latife Sümeyye Uslu Cönger
25/12/2024
Özcan Güngör
02/12/2024
Hilmi Demir
01/12/2024
Hilmi Demir
08/11/2024