Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye
Dünya Kamuoyunda “Gülen Movement”, Gülen Cemaati, Cemaat içinde, Hizmet Hareketi olarak bilinen yapı 15 Temmuz sonrasında Türkiye’de Fetullahçı Terör Örgütü “FETÖ” olarak anılmaya başlandı.
Bu yazımızda bilinmeyen yönlerini ele alarak, farklı bir kategori içinde, söz konusu yapıyı aşağıdaki şekilde üç ana bölümde incelemeye çalışacağız.
1- Taban
2- Merkez Yapılar ve Ali Heyet
3- Mahrem (Paralel) Yapı (Örgüt içindeki adı ile “Birimler”)
Birinci bölüm Taban:
Cemaatin tabanını temsil eden, samimiyetle davaya inanmış, gönül vermiş, yaptıkları ile cennete gidecekleri, Peygambere komşu olacakları, Asrı saadetin bugünlerdeki temsilcileri olduklarına inandırılmış, çoğunluğu temsil eden “TABAN”. Taban, cemaatin sayısal olarak en büyük kesimini temsil ediyor. Yurt içinde ve yurt dışında buna inanmış yüzbinlerce insan var. Bunlar Gülen’in vaazları, sohbetleri ve dini telkinler ile her türlü fedakârlığı yapan, himmet veren, burs veren, gazete ve dergilere abone olan kesimdir. Bu kişiler bulundukları yerlerdeki sohbetlere katılanlar ile sohbetlerin içinden seçilen “Mütevelli” adı verilen gruplardan oluşmaktadır.
Mütevellilerde en önemli konu “istişare etmek”. Buralarda İstişare ediyoruz diyerek, yereldeki dernek vakıf işleri vb. bir takım gündemler üzerinde konuşmalar ve tartışmalar yapılırken, asıl olay kendilerine çeşitli yollarla; geçmişte F. Gülen’den geldiği söylenen “notlar” ile telkinlerde bulunulmaktadır. Cemaat tabanında “güven” yıllardır en önemli unsur olarak yerleştirildiği için, Cemaat fertleri gelen “notlar” ı hiçbir zaman sorgulamaz. O notlarda yazan neyse “istişare” adı altında dayatılır. Mesela, Enes Kanter’in yazdığı söylenen kitabın ön satışı için Amazon’dan herkesin ön sipariş vermesi konusu, yukarıdan “Not” olarak gündem maddesi şeklinde istişare heyetlerine sunulur. Heyetteki her bir ferde kaç tane kitap alması gerektiği konusunda hedef verilir. Maddi güçlerine göre sayı arttırılır. Heyet üyelerinin hiç birisi yukarıdan “istişare gündem maddesi” olarak gelen bu notları sorgulamaz, itiraz edemez. İstişare heyetlerinin değişmez gündem maddeleri vardır. Bunlar dönemlere göre ayrılır. Örneğin, Kurban Bayramından önce kurban hedefleri gelir, Ramazan ayında fitre, zekat, burs, himmet vb. hedefler merkezden gelir. Yukarıdan gelen notların en büyük kısmı “PARA” ile ilgilidir. Yani aslında taban örgütü beslemek için sürekli motive edilmesi gereken kitledir. Örgütün gelir kaynağıdır. Gülen’in kitapları veya büyük abi, abla olarak isimlendirdikleri kişilerin kitapları basıldığı zaman bunların kitaplarının alınması, dergi aboneliği vb. gibi konular değişmez gündem maddeleridir. Cemaatin hiçbir ferdi yukarıdan gelen bu dayatmalara itiraz edemez, itiraz ancak, kendisine verilen hedefler büyük gelirse ona yapılabilir. İstişare ediyoruz adı altında kişiye verilen hedef küçültülür, böylece cemaatin fertleri “İstişare ettikleri” ve kendilerinin de söz hakkı olduğuna inandırılır. Eğer gerçekten itiraz edecek olan olursa zamana yayılarak bu kişi Mütevelliden atılıp sohbet gruplarına geri döndürülür. Yurt dışında halen bu sohbet ve mütevelli heyetleri aktif olarak devam etmektedir.
15 Temmuz sonrası Türkiye’de durum daha farklılaşmıştır. İktidarın “Fetö” baskısına devam etmesi nedeniyle Türkiye’deki sohbet ve istişare toplantılarını büyük oranda iptal edilmiş vaziyettedir. Zaten mahkemelerde, hapislerde, ekonomik olarak çok büyük sıkıntılar çekmiş olan, cemaat tabanının büyük ekseriyeti öncelikle korku ve endişe, sonrasında ise yapılan yanlışlıkları gördükleri ve aldatılmış olduklarını anladıkları için bu yapılanmadan kopmuş ve uzaklaşmış durumdadır.
Fakat her şeye rağmen cezaevinde yıllarca yatmış olduğu, bütün varlığını kaybettiği halde geçmişte inandıkları yukarıda bahsettiğim “Allah davası, Cennete gitme, seçilmişlerden olma” hayallerinden kurtulamayan küçük bir grup halen daha varlığını devam ettirmektedir. Bu grup başlarına gelenleri “Cennetteki makamlarının yükseltilmesi için bir imtihan vesilesi” olarak görmeye devam etmektedir. Mahrem yapının (Fetö) kullandığı kesim ise bunlardır. Onların bu saf inançları üzerinden halen daha Türkiye’de örgütsel faaliyetlerini devam ettiriyorlar. Bu grup üzerinden yeni isimlere ulaşmaya çalışıyorlar. Bunlar öylesine inandırılmışlar ki, on kere hapse girip çıksalar yine fikirlerinin değişeceğini sanmıyorum. Bir nevi Hindistan’daki kast sistemi gibi. Bu kişilerin manipüle edilmesi çok kolaydır, yukarıdan gelen notlar ve mesajlara ayet gibi inanırlar asla sorgulamazlar. Kendilerine bunların yanlış olduğunu söyleyenlere de çok sert tepki verirler. Bunların gözünde cemaatteki yanlışları görüp kopanlar ahiretlerini de, dünyalarını da kaybedenlerdir. Mahrem yapı, sıkıştıkları zamanlarda, bu grubun içindeki bazı isimleri ve adreslerini emniyet makamlarına bir şekilde vererek bunların takibe alınmasını ve yakalanmasını sağlıyorlar ve yakalananlar üzerinden sosyal medyada mağduriyet gündemleri oluşturuyorlar.
Hamlar ve Haslar tabiri cemaatin içinde yaygın söylenen bir sözdür. Her ne pahasına olursa olsun, ne kadar sıkıntı çekseler de cemaati asla terk etmeyenler için “HAS”lar tabiri kullanılır. Onlara göre bu grup, Allah’ın en sevdiği kullarıdır, seçilmişlerdir, sahabelere denktir. Yapılanları sorgulayanlar, soru sormaya başlayanlar ise Hamlar sınıfına sokulur. Onlar kazanma kuşağında kaybedenlerin arasına girmiştir. Bir ötesi ise hainler ve fitneciler sınıfıdır ki bunlar yıllarca cemaatin içinde kaldıkları ve gerçekleri! apaçık gördükleri halde eleştiren, cemaatin içindeki yanlışları her yerde konuşan, soysal medyada yayanlardır. Bunların durumu dinden dönmüşlerden, irtidat edenlerden daha tehlikelidir. Yukarıda bahsedilen mütevellilerde bu isimler gündem yapılır, bunlardan uzak durulması gerektiği, bunların yazılarının okunmaması gerektiği telkinleri verilir. Ayrıca bu tür mesajlar örgütün gazetecileri ve önde gelen isimleri tarafından sosyal medya üzerinden verilerek desteklenir. Bu şekilde özellikle yurt dışındaki dağılmayı önlemek için cemaatin daha kapalı hale gelmesi yönünde stratejik çalışmalar yapılmaktadır.
Cemaatin tabanına sosyal medyadan uzak durmaları, akıllarını bulandıracak kişileri dinlememeleri, sosyal medyayı sadece kendi belirledikleri taglar ve gündemler konusunda mesaj atmak, büyük ağabeylerin yaptığı konuşmaları dinlemek için kullanmaları yönünde telkinler yapılır. Özellikle Cemaatin içinde olup sonradan eleştirenlere karşı ise “bunlar MİT tarafından kullanılıyor, bunların her söyledikleri yalan bunlara inanmayın mesajları “Not”’lar ile gönderilir. Bir yandan da “bizler okumuş insanlarız bizim en az okumuşumuz üniversite mezunu” diyerek motivasyon çalışmaları yaptırılır. Söyledikleri ile icraatlarını sorgulamalarına asla fırsat verilmez. “Biz kendi işimize bakalım, aklımızı bulandırmayalım” eğer okunacak bir şey varsa "bizim eserlerimiz Hocaefendi'nin kitapları, Üstadın (Said Nursi) kitapları bize yeter" mesajları verilir. Meşgul etmek ve başka fikirlerle ilgilenmelerini önlemek için cevşen, dua zikir hedefleri artırılarak verilir ve bunlarla meşgul olmaları sağlanır.
2. Bölüm Merkez Yapılar (Ali Heyet)
Tabandaki sohbet ve Mütevelli yapılanmalarının üstünde, Merkez adı verilen birimler vardır. Bunlar İlçeler ve İllerdeki üst istişare heyetleri; bölge istişare heyetleri, Ülke istişare heyetleridir. En tepesindeki heyet ise Ali Heyettir. Mütevellilerden sürekli olarak yukarıda bahsedilen gündemler ile birlikte “Merkez” için para istenilir. Merkezler’in en önemli görevi “Ali Heyet”’ten gelen gündemleri aşağıya iletmektir. Merkezlerin varlık yapısı mütevellilerde toplanan paraların kullanılması ve yüzdelik denilen parayı bir üst Merkez’e iletmektir. Yerel mütevellilerde toplanan paraların küçük kısmı yereldeki ihtiyaçlar için kullanılır. Kalan kısmı kademeli olarak “MERKEZ” lere gönderilir. Her merkez bu paralardan, kendilerine kayıtsız şartsız tabi olanlara, yaptıkları hizmet karşılığı burs, ücret vb. kalemler altında kayıt dışı olarak elden “zarf” ile ödeme yapılır. Bütün bu paralar kayıt dışı toplandığı için hiçbir şekilde resmi ödeme yapılmaz. Kalan kısımdan Merkez kendi yüzdeliğini alır ve kalanını bir üst merkeze gönderir. Örneğin, yurt dışında kesilecek kurbanlar için mütevellilerden toplanan paralar İl Merkezine gönderilir, gönderilen paranın belirli yüzdesi burada kullanılır ve kalan kısmı Bir üst merkeze gönderilir.
Bu paraların ne şekilde nasıl harcandığını mütevelli üyelerinden hiç kimse bilmez zaten kimse de sormaz. Hatta Merkez’dekilerinde bir çoğu bilmez. Bütün para trafiği en tepede bulunan Mustafa Özcan, Mustafa Yeşil ve Cevdet Türkyolu ve onlara doğrudan bağlı az sayıda insan tarafından kontrol edilir. Son dönemlerde ortaya çıkan büyük şaibeler nedeniyle sorgulayan insanların sayısı her geçen gün artmaktadır.
Ali Heyet, Cemaat adına verilen bütün kararların ve hükümlerin son noktasıdır. Yukarıda bahsedilen bütün heyetlerin üstündeki heyet olarak görünse de, aslında bu heyette sembolik bir heyettir. Aşağıda bahsedeceğimiz “Mahrem Yapı”yı kontrol eden isimlerin aldığı kararlar sanki “Ali Heyet”’in kararları gibi aşağıya gönderilir. Abdullah Aymaz, Naci Tosun, İsmail Büyükçelebi gibi Cemaat tarafından hüsn-ü zan beslenilen kişiler zaman zaman alınan kararların “Heyet” kararı olduğunu gösterme adına ön plana çıkarılır, gerektiğinde bu kişilere açıklama yaptırılır. Ekrem Dumanlı gibi birkaç isim Mahrem Yapının, Ali Heyet içindeki üyeleridir. Bu heyet Cevdet Türkyolu ve Mustafa ÖZCAN tarafından Gülen’in sağlığında çeşitli manipülasyonlar ile oluşturulmuştur. Osman Şimşek gibi muhalif isimler heyetten atılmıştır. Heyet tamamen Mahrem Yapının (FETÖ) kontrolüne geçmiştir.
3- Bölüm Mahrem (Paralel) Yapı (Cemaat içindeki adı ile “Birimler”)
Bu yapının elemanlarının çoğu birbirlerini bile bilmezler. Üzüm salkımı şeklinde yapılanmışlardır. Cemaatin asıl karar alıcıları bu yapının içindedir. Yapının içindeki elemanlar en yakınlarındaki birkaç ismi ve “Birim” adı verilen askeriye, emniyet, adliyenin başındaki birkaç ismi bilirler. Onun dışında tamamen gizlilik odaklı bir sistem kurulmuştur. Mustafa Yeşil’in tabiriyle “Cemaatin tamamının varlık gayesi bu yapının ayakta kalması ve devamı içindir.”
Mustafa Özcan’ın başını çektiği Mahrem Yapı Türkiye’de güçlü olduğu zamanlarda, yapıya bir eleman seçileceği zaman; Devletin bütün istihbari birimlerinden bilgi akışı buraya olduğu için, öncelikle seçilecek kişinin bütün ceddi didik didik araştırılırdı. Geçmişinde kirli sıkıntılı işleri olanlara özellikle bakılırdı. Bu kişilerin “sadakatleri” konusunda bulundukları illerde İl İmamından ve Eğitim Danışmanından her türlü bilgi ve referanslar alınırdı. Sadakat ve verilen emirleri sorgusuz yerine getirme MAHREM yapıya girmek için en önemli kriterdi. Bunun yanında “Gizlilik”te çok önemliydi. Eşinden, anasından babasından herkesten hatta kendisinden bile gizlemesi gerekiyordu. Öncesinde seçilecek kişiyle, İl imamı bizzat veya eğitim danışmanı ön görüşme yapıyor kendisini böyle önemli bir göreve hazırlıyorlardı. Maddi ve manevi olarak doldurulan bu kişi stres testine tabi tutuluyor, sınavı geçerse ve gerekli kriterleri taşırsa, dışarıdan daha önce hiç görmediği bir görevli ile çok gizli şekilde irtibata geçiriliyordu.
Görüşme sırasında kendisine şok edecek ailesi veya geçmişi ile ilgili kimsenin bilmediği bir takım şeyler söylenerek “senin her şeyini biliyoruz” mesajı veriliyordu. Kişiye bir yandan “SEÇİLMİŞ” lerin arasına girmenin verdiği bir motivasyon verilirken öte yandan, yanlış bir şey yaptığında başına geleceklere dair üstü kapalı mesajlar iletiliyordu. Mahrem birimlere seçilmiş olan elemanın daha önce yaptığı bütün görevler iptal ediliyor, farklı bir şehre kendisine kod adı verilerek, çok farklı bir kişi olarak görevlendiriliyordu. Özellikle askeriye, emniyet birimleri ile stratejik işler yapan firmalarda görev veriliyordu. Bu firmalar aracılığı ile buralarda iş yapıyoruz görüntüsü adı altında rahatça girip çıkabilecekleri ortamlar hazırlanıyordu. Sonrasında bu kişilere askeriye, adliye, emniyet istihbarattaki ilgileneceği isimler veriliyor, bu isimlerle bire bir ilgilenme süreci başlıyordu. Bunlara manevi motivasyonu sağlamak için Gülen’in kitaplarındaki, sızıntı dergisi gibi dergilerdeki sırlı mesajlar iletiliyor, ayrıca gündeme göre gelen mesajlar iletiliyordu. Tayin, kadro vb. stratejik birimlere adam yerleştirmek en öncelikli hedefleriydi. Nihai amaç kadrolaşmanın, atamaların, yer değiştirmelerin yapıldığı birimler aracılığıyla devletin içindeki bütün sistemi kontrol altına almaktı.
Muhalif isimler, cemaati eleştirenler, cemaate karşı olanlar hakkındaki bütün veriler “birimler” tarafından toplanıyor bu veriler gerektiğinde tayin, terfi ve atamalarda kişilerin aleyhine olacak şekilde kullanılıyordu. Özellikle Askeriye içinde albaylıktan generalliğe yükselecek isimler konusunda çok ciddi çalışmalar yapılıyordu. Cemaate sıcak bakmayan, eleştiren isimlerin geçmişteki kadın, kumar, uyuşturucu ilişkileri sıkı takip ediliyor. Bu tür bir veri bulduklarında hemen bunlar çeşitli internet sitelerinden servis edilerek bu isimlerin Generaliğe yükselmeleri engelleniyordu. Devletin bütün kritik birimlerinde İstediklerini, istedikleri yerlere yerleştirip, istemediklerini ise pasif görevlere, tenzili rütbe vs. her türlü baskı, yıldırma, uzaklaştırma metotlarını kullanıyorlardı.
17/25 öncesinde Bülent A.’nın dershaneler sürecinde bahsettiği olayda bu konuyla ilgiliydi. Mahrem birimler tarafından sağlanan bütün veriler bir havuzda toplanıyor, ileride ihtiyaç halinde kullanılmak üzere arşivleniyordu. Özellikle emniyetin, ihale yolsuzlukları, kara para, uyuşturucu vb konularda takip ettikleri vakaların içinde özellikle iktidar partisi varsa, bunlara operasyon yapılmıyor bunlar ileride kullanılmak üzere arşivleniyordu. Gerektiğinde ilgili kişilere bu dosyalar gösterilerek göz dağı veriliyordu. 17-25 Aralık operasyonlarına kadar emniyette büyük oranda operasyon yapılmamasının ve suç örgütlerinin büyümesine göz yumulmasının arkasında yatan en önemli neden buydu. Sonradan bunu “bizim takiplerimiz asıl büyük organizasyonu yapanları yakalamaktı o yüzden olayların gelişmesini bekledik” şeklinde izah etmeye çalışmışlardı. Hasılı, iktidar ile 28 Şubat sürecinde başlayan ortaklık, zamanla rekabete evirilmiş, sonuçta bu rekabet 17/25 Aralık’ta savaşa dönüşmüştü. Mahrem yapı o zamana kadar biriktirdikleri bütün dosyaları apaçık bir tehdit olarak kullanılmıştı. Sonuçta olay, perde arkasında bir hırsızlık operasyonu gibi görünse de 17/25 aralık İktidarı devirme operasyonuydu. 15 Temmuz ise bir nevi bu operasyonun rövanşı olarak ortaya çıkmıştı.
Mahrem Yapının devleti dizayn etme ve iktidarı devirme hesaplarının faturası maalesef olaylardan hiçbir haberi olmayan birinci bölümde bahsettiğimiz TABAN’a kesilmişti. Cemaatin tabanının neredeyse tamamının yukarıda bahsettiğim olaylar konusunda en küçük bir bilgileri bile yoktur. Zaten olsa bu kadar gizlilikle yürütülen operasyonlar çok önceden sızardı. Onlar için Mahrem (Birim) Hizmetlerin çok farklı bir anlamı vardır. Onlara göre; birileri müslüman insanların, bu devletin asli vatandaşlarının devlette görev almalarına engel oluyordu. Kendilerinin bu milletin evlatları olarak devlette görev almaları en büyük haklarıydı. O yüzden birileri engel oluyorsa bu işlerin gizli bir şekilde yapılması gerekiyordu. Cemaatin tamamı olaya bu gözle bakıyordu. Sonuçta olanlar, bu insanlara oldu. Mahrem yapının elamanları ile Merkez heyetlerin elemanları zaten çoktan yurt dışına kaçırılmış, onlara gittikleri yerlerde hayatlarını rahatlıkla sürdürecekleri imkanlar hazırlanmıştı.
15 Temmuz sonrasında ise taban ile mahrem yapı arasında bir ayrım gözükmeden silahlı terör Örgütü “FETÖ” adı altında çok sert ve hukukun sınırlarını zorlayan bir süreç başlatıldı.. Hayatlarında ellerine silah bile almamış insanlar bir anda “Silahlı Terör Örgütü üyesi” olmakla yargılandılar, ceza aldılar hapis yattılar. 9 yıldır bu insanlar kendileri ile mahrem yapı arasında bir ayrım yapılmasını bekliyorlar Toplumun her kesimde şöyle yada böyle bu süreçten etkilenmiş, komşusu veya akrabasını terörist diye etiketlemiş insanlar Devletin adaletinin tecelli etmesini umuyorlar. Genelde “Fetö” nün varlığına kabul etseler ve büyük çoğunlukla bir nefret besleseler de; Ülke genelinde, özelde herkes yakınlarının uğradıkları haksızlıklar konusunda içten içe rahatsızlar. Fetö ve Cemaat tabanı konusunda ayrım yapılarak masum ve hiçbir suça karışmamış insanların ayıklanması, gerçek suçlulara cezalar verilmesi örgütün daha hızlı çözülmesi ve Avrupa ile bağının kesilmesi için çok önemli olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Hukuk Devletidir. Masum insanların eğer varsa gasbedilen haklarını güvendikleri ve inandıkları, Türk Hukuk Sistemi önünde arayabilmelidirler. Bu ülkenin mensubu her bir vatandaşın Türk Hukuk ve Adaletinden hakkını araması en doğal haklarıdır.
Yıllardır 17-25 Aralık bir milat kabul edildiği halde samimi olarak tabanda bulunmuş, eline silah almamış, 15 Temmuz sonrasında örgüt ile arasına mesafe koymuş insanlar mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyorlar. Devletin 9 yıl sonra bu mağduriyetleri gidermesi unutmayalım ki aslında Avrupa’da keyfi yerinde olan Ali Heyet tarafından da istenmemektedir. FETÖ hala gücünü bu mağduriyetlerin anlatasından almaktadır. FETÖ’nün elinden bunu almak vatandaşlarını yeniden kucaklamak en doğru olanı gibi görünüyor.
Abdullah Denikul
14/07/2025
Oğuz Demir
19/03/2025
Abdullah Denikul
17/02/2025
Hilmi Demir
14/02/2025
Hilmi Demir
27/12/2024