Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560info@urad.com.tr06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye
Giriş
Tarihi bir hadise ile başlayalım: 4 Temmuz 2014 tarihinde Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, giymiş olduğu siyah cübbesi, başındaki siyah sarığı ve uzun sakalı ile sakin adımlarla Musul’da bulunan Büyük Nur Camii’ndeydi. Günlerden Cuma ve sabır ayı olan Ramazan’ın başlangıcıydı. Büyük bir kalabalık tarafından dikkatlice takip ediliyordu. Sakin ve emin adımlarla minbere doğru yürüdü. Cemaate yöneldi ve emin bir sesle şöyle seslendi: “Mücahit kardeşleriniz, Allah tarafından zaferle onurlandırıldı…Uzun yıllar süren cihat, sabır ve Allah’ın düşmanlarıyla savaşın ardından, Allah onlara rehberlik etti ve amaçlarına ulaşmaları için onları güçlendirdi” dedi. “Dinîn temelinin, insanları hidayete erdiren Kur’an-ı Kerim ve zafere götüren kılıç” olduğunu söyleyen Bağdadi, “Allah bize düşmanlarıyla savaşmamızı ve dinî ikame etmek için onun yolunda cihat etmemizi emretti” dedi. Hilafetin Müslümanlar üzerine vacip olduğunu ve yüzyıllardır vakit kaybedildiğini de söyledi.” Ben tebaama kralların ya da liderlerin vadettiği refah ve bolluğu değil, Allah’ın mümin kullarına vadettiği şeyi vadediyorum” diyerek kendisine ağır bir sorumluluk ve yüce bir görev verildiğini beyan etti. Ardından hilafeti ilan eden Bağdadi, bütün Müslümanların kendisine biat ve itaat edilmesini emretti.[1] Böylece 1924 yılında ilga edilen hilafet yeniden kurulmuş oldu!
IŞİD lideri tarafından hilafetin ilan edilmesi, selefiliği bir kez daha dünyanın gündemine taşıdı. Aslında 11 Eylül 2001 tarihinde El-Kaide’nin İkiz Kuleler’e yapmış olduğu saldırıdan itibaren sıklıkla karşımıza çıkan selefiliğin ne olduğu, nasıl tanımlanması gerektiği veya kökenin nereye kadar uzandığı gibi sorular uzun bir müddet tartışılmıştır. Tartışmalar; “Kime selefi denir?”, “Selefilik tıpkı Hanefilik ve Şafilik gibi dinî bir mezhep midir?”, “19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan sosyal veya siyasi hareket midir?” ya da “Sadece teolojik bir kategoriden mi ibarettir?” soruları etrafında yapılmıştır ancak hem selefi terimi hem de onun tanımladığı kişiler, sıklıkla yanlış anlaşılmış; bu hareketle ilgili literatürde ve İslamcılık üzerine yapılan çalışmalarda kavram ve çerçevesi yeterince açıklanamamıştır. Yapılan çalışmaların çoğunda selefi düşüncenin tarihi, Ahmed bin Hanbel’e ve Ehli Hadis’e kadar götürülmüş ve oradan hareketle kutsal bir tarih inşa edilmiştir. Oysa selefilik kavramının icadı veya kendinî selefi menhece (yönteme) nispet edenlerin ortaya çıkışı yenidir. Takıyyüddin İbn Teymiyye tarafından kullanılmakla birlikte kavramın yaygınlaşması, İslam dünyasının irtifa kaybettiği 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın başlarında olmuştur. 20. yüzyılda ise kavramın hinterlandı ve çerçevesi oldukça genişlemiş; cihadı, politikayı veya eğitimi merkeze olan birçok grup selefilik şemsiyesi altında faaliyet göstermeye başlamıştır.
Türkiye’de ise selefi düşüncenin ortaya çıkışı 1950’li yılların sonunda başlayan tercüme faaliyetleriyledir. Radikal İslamcı düşüncenin mimarları arasında yer alan Seyyid Kutup ve Mevdudi gibi aktivistlerin kitaplarının çevirisi ile başlayan bu süreç, 1980’li yıllarda biraz daha netlik kazanmıştır. 11 Eylül ile birlikte ete kemiğe bürünen selefiliğin zirveye ulaşması ise Suriye iç savaşı ile olmuştur. Hala devam eden bu savaş ile selefi grupların birçoğu Suriye topraklarına gitmiş ve savaşın parçası olmuştur. Yaşanan bu süreç, bir güvenlik meselesine dönüşen dinî muhtevalı terör örgütlerini, cihadi selefi yapıları ve selefi vaizleri anlamayı bir kez daha zorunlu hale getirmiştir.
Bu çalışma, 2007 yılından itibaren Türkiye’nin farklı illerinde faaliyet gösteren Tevhid ve Sünnet Cemaati’nin kurucusu Ebu Hanzala mahlaslı Halis Bayancuk’un profilini ortaya çıkarmayı ve analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte makale, “El-Kaide’nin Türkiye lideri”, veya “IŞİD bizim Müslüman kardeşimizdir. Onlara yapılmış her saldırıyı bize yapılmış sayarız” sözünden dolayı IŞİD’in Türkiye temsilcisi olmakla suçlanan Ebu Hanzala’nın aslında kim olduğunu, nasıl bir çevrede yetiştiğini, geçirdiği eğitim sürecini, etkilendiği isimleri ve tüm bunların sonucunda nasıl bir ideolojik yapıya ulaştığını ve bununla birlikte nasıl bir Seleflik anlayışını temsil ettiğini tartışmaktadır.
Ebu Hanzala’nın (Halis Bayancuk) Hayatı
Aslen Bingöllü olan Halis Bayancuk, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda faaliyet gösteren ve ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşan militan, İslamcı ve Sünni bir dinî grup[2] olan Hizbullah’a mensup Kürt bir babanın oğlu olarak 1984 yılında dünyaya gelmiştir. Ebu Hanzala’nın babası, Kürt Hizbullahı’ndan hüküm giyen ve 2016 yılında tahliye olan “Hafız” kod adlı Hacı Bayancuk’tur. 1992 yılında örgütün askeri kanat sorumlusu olan Hacı Bayancuk, Hüseyin Velioğlu’nun ölümünden sonra örgüt liderliği için ismi geçenler arasındadır.[3]
Ebu Hanzala ise Türkiye’nin esrarengiz radikal örgütlerinden biri olan Hizbullah’ın içinde büyümüştür. Özellikle ortaokul yıllarında Hizbullah örgütünün aktif olduğu camilerde verilen eğitim programlarına katılmış, ilk dinî eğitimini orada almış, Hizbullah’ın rahle-i tedrisatından geçmiştir. Ortaokul ve lise eğitimini, kendi ifadesiyle, “Tağuti sistemde yaşayan ve bu konuda hassasiyeti olmayan her insan gibi TC’nin, ‘Tağuta kulluğun modern mabetleri’ olan okullarında” tamamlamıştır. Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan Ebu Hanzala, ortaokul ve lise yıllarında babasının etkisiyle katıldığı Hizbullah’ın ideolojik ve dinî eğitimden geçmiştir.[4]
Ebu Hanzala’nın düşünce dünyası üzerinde birkaç ismin etkisi bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Hizbullah’ın din anlayışına yakın olan Mehmet Göktaş’tır. Babasının Hizbullah örgütü içindeki konumundan dolayı sürekli şehir değiştirmek zorunda kalan Ebu Hanzala ve ailesi, Kayseri’ye taşınmış ve orada Göktaş’tan dinî içerikli dersler almıştır. Ebu Hanzala’nın ifadesiyle, “Babam arandığından dolayı sürekli şehir değiştirmek durumundaydık. Kayseri’de, oranın tanınmış hocalarından Mehmet Göktaş Hoca’yla tanıştım. Orada bulunduğum süre zarfında Hoca’dan ders almayı talep ettim… Hoca bu konuda bana çok yardımcı oldu… Kendisine sürekli duacı olduk.”[5] Bir dönem Hizbullah cemaatine yakın olan Doğruhaber Gazetesinin genel yayın yönetmenliğini de yapan Göktaş’ın[6] ‘Cihad Zikir Ayrılmazlığı’, ‘Gençlerle Tevhid Dersleri’, ‘İslam’ın Genç Davetçilerine’, ‘Mekke’de Müslüman Olmak’ gibi Hizbullah’ın dinî söylemi ile uyumlu kitapları bulunmaktadır.
Ebu Hanzala’nın düşünce dünyası üzerinde etkin olan bir diğer isim de Molla Enver Kılıçarslan’dır. Alimler ve Medreseler Birliği Genel Başkanı olan Molla Enver, Kürt Hizbullah’ına bağlı hocalar arasında yer almaktadır. Lise çağında İstanbul’a taşınmak zorunda kalan Ebu Hanzala, aynı apartmanda kaldığı Molla Enver’den ders almıştır. Kendi ifadesiyle, “İstanbul’da yaklaşık bir yıl kaldım. Kaldığımız apartmanda Doğu’nun tanınmış mollalarından bir hocayla komşuluk ettik. İslami kesime olan baskılar yoğunlaştığından ve beraber yaşadığımız kişilerin çoğu arandığından, sürekli dört duvar arasındaydık. Bu sürede Molla Enver’den ders aldım” demiştir. Molla Enver, Ebu Hanzala’nın İslami metodoloji konusunda en fazla istifade ettiği hocalardan birisidir. Molla Enver, aynı zamanda Hizbullah’ın temel referans metinleri arasında yer alan Said Nursi’nin (1876-1960), kitaplarına da vâkıftır.[7]
2000’li yılların başında İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan Ebu Hanzala, tekrar Diyarbakır’a dönmüş ve lise eğitimine başlamıştır. Bu süreçte, Doğu’nun meşhur medreselerinden olan Tillo medresesinden mezun ve Said-i Nursi Cemaati’ne bağlı olan bir hocadan ders almaya başlamış; Risale-i Nur’u okumuştur.[8]
Burada şu hususu vurgulamakta fayda var: Kürt medrese sisteminden gelen Said Nursi, yalnızca Risale-i Nur isimli özgün dinî metinlerin yazarı değil, aynı zamanda Türkiye’deki Nurcu hareketinin de kurucusudur. Bugün Said Nursi’nin Kürt kimliğini vurgulayan Kürtçü ve İslamcı Med-Zehra Ekolü[9] de siyah cübbe, uzun sakal, ellerinden hiç bırakmadıkları asaları veya kendilerine has giyim tarzlarıyla dikkat çeken Aczimendi tarikatı[10] da Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi çizgisindeki sağ siyaseti destekleyen Yeni Asya Cemaati de Nurculuk şemsiye altında yer almaktadır. Türkiye’de faaliyet gösteren dinî grupların birçoğu Said Nursi’ye saygı göstermekte ve Risale-i Nur isimli eserleri okumaktadır. Radikal İslamcı bir örgüt olan Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu da selefi nitelikli Tevhid ve Sünnet Cemaati’nin kurucusu Ebu Hanzala da Risale-i Nur isimli külliyattan bir şekilde beslenmiş veya beslenmek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde Ebu Hanzala Risale-i Nur’un yanı sıra ‘Selefiliğin Babası’ sayılan İbni Teymiyye’nin eserleri ile Muhammed bin Abdulvahhap’ın fikirlerinden oldukça etkilenen Seyyid Kutup’un[11] eserlerini ve özellikle Fi Zilal’il Kur’an isimli tefsirini okumuştur. Ebu Hanzala, Kürt Hizbullahı’nın radikal İslamcı din yorumunun atmosferinde büyümekle birlikte bu dönemden itibaren selefileşmeye ve radikal İslamcılıktan cihadi selefiliğe doğru evrilmeye başlamıştır.[12]
Ebu Hanzala, lise eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra babasının da yönlendirmesiyle din eğitimi alanında yetkinleşmek amacıyla altı arkadaşı ile birlikte Mısır’a gitmiştir. Ezher Üniversitesi’ne kaydolan ancak orada eğitim almaktan vazgeçen Ebu Hanzala, 4 yıl 8 ay gibi bir süre Mısır’da kalmıştır. Bu süreçte, Mısır’da faaliyet gösteren İhvan-ı Müslimin veya Tekfir ve’l Hicre gibi selefi gruplarla teması olmuştur. “Tağutların kontrolünde, onların onay verdiği Bel’amların gözetiminde bir eğitim” olduğu için Ezher’de eğitim görmeyi reddeden Ebu Hanzala, selefi içerikli mescitlerde yapılan çalışmalara katılmakla yetinmiştir. Kendi ifadesiyle, Azerbaycan ve Dağıstan bölgesinden gelen insanlarla aynı muhitte konaklamış ve selefi grupların içinde faaliyet göstermiştir.[13]
Genç selefi vaizler arasında yer alan Abdülkadir Polat’a göre, Ebu Hanzala Mısır’da iken Ebu Muhammed Makdisi’den etkilenen Ebu Hamid’in medresesinde eğitim görmüş ve cihadi akımın önemli temsilcileri arasında yer alan Abdulkadir bin Abdülaziz künyeli Seyyid İmam Şerif veya Doktor Fadl’dan etkilenmiştir. 1950 yılında Mısır’da doğan ve büyüyen Abdülaziz, 1970’lerde Kahire Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenci iken Eymen El-Zevahiri ile tanışmış ve onun yakın arkadaşı olmuştur. 1985 yılında Zevahiri ile birlikte ülkesinden ayrılmıştır. 1987 yılında Peşaver’de bulunan ve cihad kamplarında kurulan İslami Cihad örgütünün lideri olan Abdülaziz, Zevahiri’nin fikirleri üzerinde de etkili olmuştur.[14] El-Kaide’nin ilk döneminde üst düzey isimler arasında yer alan Abdülaziz[15], cihadın teolojik ve pratik anlamlarına odaklanmıştır. El-Umde isimli devasa bir çalışması bulunan Abdülaziz, cihatçı eğilimin temel metinlerini kaleme almıştır. Abdülaziz’in el-Umde isimli kitabını El Kaide örgütünün eğitim kampları için bir kılavuz metin olarak yazdığını belirtmiştir.[16] Ebu Hanzala online ortamda da bulunan “İlim Talebi ve Cehalet” başlıklı konuşmasında, Abdülkadir bin Abdulaziz’in Mısır’da doğup büyüdüğünden, Afgan cihadına katıldığından, Afgan cihadının en önemli âlimleri arasında yer aldığından, Yemen’de tutuklandığından ve sonrasında Mısır hükümetine teslim edildiğinden, selefi ve cihadi bir kişiliğe sahip olduğundan bahsetmektedir.[17] Ebu Hanzala’nın bu yorumunun dışında “El-Umde”den bazı konuların seçilmesi ile hazırlanan “Ehli Sünnet’in Menheci ve Cihadın Esasları” başlıklı kitap da Ebu Hanzala grubuna ait olan Furkan Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
Ebu Hanzala Mısır’da iken onun düşünce dünyası üzerinde etkili olan bir diğer isim de Musa Ebu Cafer olarak bilinen Musa Olgaç’tır. 1974 yılında Mardin’de dünyaya gelen Olgaç, Türkiye’de faaliyet gösteren Murat Gezenler gibi selefilerle veya farklı selefi gruplarla yakın temas içinde olmuştur. 1992 yılında Şam’a giden Olgaç, El-Furkan isimli bir medresede üç yıl din eğitimi almıştır. Daha sonra Mısır’a giderek Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesi’ne kaydolan Olgaç, dört yıl Şeriat Fakültesi’nde okumuş ve oradan mezun olmuştur. Mısır’da tutuklanan ve ardından sınır dışı edilen Olgaç, Türkiye’ye dönmek zorunda kalmıştır. Kısa bir müddet Türkiye’de davet çalışmaları yapmış, 2011 yılında Afganistan’a gitmiş ve oradaki ‘cihada’ katılmıştır. İki buçuk yıl Afganistan’da kaldıktan sonra Suriye’ye giderek El-Kaide’ye katılmıştır.[18] Atatürk, Cumhuriyet ve laiklik karşıtlığından dolayı Türkiye’de de hakkında tutuklama kararı bulunan Olgaç’ın,[19] Mısır’da iken Ebu Hanzala ile yakın ilişkisi olmuştur.[20] Daha sonra Ebu Hanzala ile fikri ayrılık yaşayan Olgaç, ‘radikal’ ve ‘tekfirci’ bularak onu eleştirmektedir.[21] Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) örgütünün kadılarından olan Olgaç, şu anda Suriye’nin İblib bölgesinde faaliyetlerine devam etmektedir.
Ebu Hanzala, Mısır’da iken Suudi Arabistan’a yakın selefi gruplarla sıkıntı yaşamıştır. Liderliğini Eymen ez-Zevahiri’nin yapmış olduğu İslami Cihad Cemaati’nin önde gelen kurucuları arasında yer alan Abdulkadir bin Abdulaziz’in ‘El-Cami Fi Talebi İlmi’ş Şerif’ isimli eserini bastıran ve dağıtan Ebu Hanzala, Suudi Arabistan’a yakın selefi gruplar tarafından “Harici” ve “Tekfirci” olmakla suçlanmış ve şikayetlere konu olmuştur. 2006 yılında Türkiye’ye gelen Ebu Hanzala, kendisi hakkında yapılan şikayetlerden dolayı bir daha Mısır’a dönememiştir.[22]
2007 yılından itibaren İstanbul’un Bayrampaşa ilçesinde selefi davet çalışmalarına başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı camileri Mescid-i Dırar olarak gören Ebu Hanzala,[23] İstanbul, Bursa, Van gibi farklı şehirlerde “Tevhit Mescitleri” adı altında ofisler açmaya, cemaatini oluşturmaya başlamıştır.
Ebu Hanzala isminin Türkiye kamuoyunda ilk kez duyulması, “El-Kaide’nin Türkiye lideri” olmakla suçlanması ve ardından tutuklanması ile olmuştur. 2008’de, 2011’de ve 2014’te tutuklanarak cezaevine gönderilen Ebu Hanzala, ilkinde 13 ay, ikincisinde 2 yıl, üçüncüsünde ise 10 ay olmak üzere 4 yıl hapiste kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır.[24]
2014 yılından sonra Ebu Hanzala’nın Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Türkiye lideri olduğu iddiası gündeme gelmeye başlamıştır. Bundan dolayı 23 Temmuz 2015 tarihinde, IŞİD operasyonu kapsamında yeniden gözaltına alınmış, tutuklanmış ancak 24 Mart 2016 tarihinde tahliye edilmiştir. Beşinci kez 26 Ağustos 2016 tarihinde gözaltına alınmış ve ardından serbest bırakılmıştır. 8 Mart 2017 tarihinde Ankara’da konuşmacı olarak katılacağı panelin valilik tarafından iptal edilmesinden ötürü valilik çalışanlarını “Müşrik” olmakla suçlamış, “Biz de boş durmayacağız” ifadeleriyle tehdit ettiği gerekçesiyle altıncı kez gözaltına alınmıştır.[25] Ebu Hanzala, 30 Mayıs 2017 tarihinde IŞİD’in üst düzey yöneticisi olduğu iddiasıyla yedinci kez gözaltına alınmış ve 7 Haziran 2017 tarihinde yeniden tutuklanmıştır. Sık sık müebbet hapis istemiyle yargılanan Ebu Hanzala hakkında 9 Nisan 2020 tarihinde görülen ilk duruşmasında tahliye kararı verilmiş ancak cezaevinden çıkmadan hakkında yeniden yakalama kararı çıkartılmış ve tutuklanmıştır. Yaklaşık üç yıl gibi bir süre hapishanede kalan Ebu Hanzala, 10 Temmuz 2023 tarihinde tahliye edilmiştir.
Ebu Hanzala’nın kamuoyunda dikkat çekmesi, 2015 yılında İstanbul’un Çekmeköy ilçesinde bulunan Ömerli Barajı mevkiinde kıldırmış olduğu bayram namazı ile olmuştur. 2014 yılından itibaren Türkiye’deki selefi gruplar, bayram namazı münasebetiyle toplanmaya ve okudukları hutbe ile görüşlerini ortaya koymaya başlamıştır. 2014 yılında Türkiye’deki selefi düşüncenin önemli vaizleri arasında yer alan Mustafa Yağbasa tarafından kıldırılan Bayram Namazı, selefi örgütlerin cihat çağrısı olarak kamuoyuna yansımıştır.[26] 2015 yılında da Bayram Namazı, Ebu Hanzala tarafından kıldırılmıştır. Kendisini ‘İslam Davetçisi’ olarak tanımlayan Ebu Hanzala, yapmış olduğu konuşmada Türkiye Cumhuriyeti’nin putperest bir sisteme sahip olduğunu ve dolayısıyla tağut olduğunu belirtmiştir. “Siz ‘Çocukları laik, demokrat ve Anayasa’ya bağlı eğitiyoruz’ diyorsunuz. Biz ise bunu küfür görüyoruz, putperestlik görüyoruz ve bundan dolayı da çocuklarımızı sizin okullarınıza göndermiyoruz” diye konuşan Bayancuk, “İman edenler Allah yolunda savaşır, kâfirler ise tağutlar için savaşır. Size ‘Tağut’ dedikten sonra gelip size askerlik yapacak değiliz” diyerek askere gitmediklerini söylemiştir. Yine Bayancuk, “Oy kullanmıyoruz. Çünkü yaratan kimse, hükmetme hakkı ona aittir. Sizler yaratıcıyla hükmetme konusunda çekişen zavallılarsınız” diyerek politik duruşlarını diğer selefi oluşumlarla ve Türk kamuoyu ile paylaşmıştır.[27]
Ebu Hanzala tarafından kurulan ve açtıkları ‘Ribat’ adlı ‘Sıbyan Mektepleri’, aylık çıkardıkları ‘Tevhid Dergisi’ ile iki ayda bir yayınladıkları ‘Tevhid Çocuk’ dergisi ve farklı illerde bulunan ‘Tevhid Mescitleri’ ile faaliyet yürüten Tevhid ve Sünnet Cemaati, Türkiye’nin en etkili ve organize selefi grupları arasında yer almaktadır. Cemaat, internet ortamında yayınladıkları video kayıtları ve yapmış oldukları sokak röportajları yoluyla siyasi selefilik içeren din yorumunun propagandasını yapmaya devam etmektedir.[28]
Sonuç ve Değerlendirme
Bu yazının temel amacı, Ebu Hanzala (Halis Bayancuk) örneği üzerinden cihadi selefi insan profilinin oluşum sürecini analiz etmektir. Türkiye’de 1950’li yılların sonunda tohumları atılan selefi düşünce, 1980’lerde görünür hale gelmeye başlamış, 2000’li yılların başında ete kemiğe bürünmüş ve Suriye İç Savaşı ile birlikte zirveye ulaşmıştır. Seyyid Kutup veya Mevdudi gibi düşünce adamlarının kitaplarının tercüme edilmesi ile başlayan süreç, bir taraftan radikal İslamcı düşünceyi zayıflatmış diğer taraftan farklı boyutlarıyla selefi düşüncenin zemin bulmasını ve güçlenmesini kolaylaştırmıştır. Bu çerçevede içinde yaşadığımız zaman diliminde en radikalinden en ılımlısına kadar oldukça geniş bir spektrumda birçok selefi aktör faaliyet göstermektedir.
Ebu Hanzala künyesine sahip olan Halis Bayancuk tarafından kurulan Tevhid ve Sünnet Cemaati, Türkiye’de faaliyet gösteren en organize selefi gruplar arasında yer almaktadır. 2007 yılında faaliyetlerine başlayan grup, genel olarak cihadi bir eğilime sahip görünmektedir. Kurucusu Ebu Hanzala da cihadi selefi bir profile sahiptir. Bu profilin oluşmasında içinde yaşadığı coğrafya dahil olmak üzere, onun Hizbullahçı geçmişi veya Hizbullah’ın rahle-i tedrisatından geçmiş olması, Mısır’daki eğitim hayatı sürecinde dahil olduğu cihadi selefi gruplar ve cihadi selefi literatürden beslenmesi gibi faktörler etkili olmuştur. Onun çocukluğundan itibaren temas ettiği kişiler, neredeyse onu adım adım cihadi selefiliğe hazırlamıştır.
Bununla birlikte, şu hususun da altını çizmekte fayda var: Ebu Hanzala, tarihsel olarak selefiliğin neşet ettiği ve İbni Teymiye’nin etkisinin oldukça yoğun olduğu bir bölgede dünyaya gelmiştir. 2000’li yılların başından itibaren sıklıkla konuşmaya başladığımız cihadi selefi akım Türkiye’de yeni olsa da selefilik düşüncesi bu bölgede tarihsel köklere sahiptir. Selefiliğin babası olarak kabul edilen İbni Teymiyye, Bağdat’ın yıkılmasından ve Abbasi Halifeliğinin fiilî olarak sona ermesinden beş yıl sonra, 1263 yılında Harran’da doğmuştur. Altı yaşında iken Moğol ordularının zulmünden kurtulmak için Şam’a taşınmıştır. Allah’ın birliğinin ifadesi olan tevhidi ve kafirlere karşı mücadele eylemi olan cihadı ön plana çıkaran İbni Teymiye’nin kitapları, 19. Yüzyılda dahi Şam’ın cami ve kütüphanelerinde bulunmaktadır. Weismann’ın da belirttiği gibi,[29] selefi düşünce 1880 yılından itibaren Şam bölgesinde yeniden ortaya çıkmıştır. selefiliğin geç Osmanlı döneminde bu bölgede yeniden ortaya çıkmasında Osmanlı Şam’ındaki Abdürrezzak el-Bitar (1837-1916) veya Cemalettin el-Kasımi (1866-1914) gibi reformistlerin devlet ile halkın irtibatını sağlayan Sünni ulemaya ve Sufi şeyhlere duydukları öfke etkili olmuştur. Osmanlı Devleti ile Halk İslam’ının parçası olan tasavvufi yapılar arasında kurulan ittifak, dönemin reformistlerini rahatsız etmiş ve onları yeni arayışlara sevk etmiştir. Bu arayışın bir ürünü ve Osmanlı Devleti’nden duyulan memnuniyetsizliğin teolojik bir ifadesi olarak Selefi düşünce yeniden benimsenmeye başlanmıştır. Weismann’ın ortaya koymuş olduğu bu tarihsel arka plan, aslında Türk Hizbullah’ı veya cihadi selefi gibi oldukça radikal İslamcı grupların neden çoğunlukla bu coğrafyada neşvünema bulduğunu da göstermektedir. Ebu Hanzala’nın ortaya çıkışı bu bağlamda Weismann ortaya koymuş olduğu perspektif ile uyumludur.
Ebu Hanzala, içinde yetiştiği ortam, eğitim hayatı ve etkilendiği isimler cihadi selefi düşüncenin ve yapıların tanınması ve anlaşılması bakımından önem arz etmektedir. Hizbullah’ın içinde yetişmiş, Türkiye’nin farklı şehirlerinde bulunmuş, farklı isimlerden dersler almış ve eğitim amacıyla gittiği Mısır’da cihadi selefi perspektifin farklı tonlarıyla tanışmış, Türkiye’ye döndükten sonra kendine özgü bir grup oluşturarak cihadi selefi söylemlerini sürdürmüştür. Gözaltılar ve tutuklamaların bu çizgide bir değişikliğe yol açmadığı da görülebiliyor. Sorulması gereken soru şudur: Radikal, aşırı ve sürekli uçlarda yer almayı gerektiren cihadi selefi düşünce bu ülkede nasıl taban bulabiliyor? Neyi eksik, neyi fazla, neyi doğru, neyi yanlış yapıyoruz? Bu soruların cevaplanması, nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiğini de gösterecektir.
Her radikal düşüncenin aykırı bir radikallik ürettiği bilinmektedir. Türkiye’de sekülerizmin laiklik adı altında dinî tamamen hayatın dışına atmayı amaçlayan uygulamalarının cihadi selefi akımların ortaya çıkmasında ve güçlenmesinde belirgin etkisi olduğu söylenebilir. Din kaynaklı radikalizm ne kadar tehlikeli ve zararlıysa değerlere karşı radikal ve uç ideolojiler ve ideolojileştirilmiş düşünceler de tehlikeli ve zararlıdır. Buradan hareketle dikkat çekmemiz gereken nokta şudur: Bir referans kaynağı olan dinîn güvenlik problemine dönüştüğü bir dünyada, Türkiye’nin radikal laiklik dışında yeni bir din politikasına ihtiyacı vardır. Sosyolojik olarak toplumsal dayanışmaya ve bütünleşmeye katkı sağlayan din, gerekçesi ne olursa olsun baskı üreten farklı uygulamalarla çatışmaların da nedeni olabilmektedir. Tarihte bunun pek çok örneği bulunuyor. İslam’ı itidalle eşitleyen halkımızın radikal düşüncelerin yeşerdiği, varlık bulduğu ve etkili olduğu yapılara teslim eden sebepler ortadan kaldırılmalıdır.
_______________________________________________________________________________________________________________________________
Referanslar:
[1] Shiraz Maher, Salafi-Jihadism: The History of an Idea (Oxford: Oxford University Press, 2016), 3; Gülşen Topçu, “IŞİD Lideri Bağdadi Musul’da Hutbe Verdi”, Anadolu Ajansı (07 Mayıs 2014).
[2] Senem Aydın - Ruşen Çakır, “Turkey: A sustainable Case of de-Radicalisation?”, Islamist Radicalisation The Challenge For Euro Mediterranean Relations (Brussels: Centre for European Policy Studies, 2009), 101.
[3] Ruşen Çakır, Derin Hizbullah İslamcı Şiddetin Geleceği (İstanbul: Metis Yayınları, 2023).
[4] Ebu Hanzala, “Cezaevi Röportajı”, Tevhid Dergisi Cezaevi Özel Sayısı (Ocak 2015), 7.
[5] Hanzala, “Cezaevi Röportajı”, 7.
[6] Haber Merkezi, “Mehmed Göktaş: Hizbullah Camiasının Temsil Edilmediği Hiçbir Çözüm Süreci, Hiçbir Anlaşma Geçerli Değildir”, Din, İslami Analiz (Ekim 2014).
[7] Mehmet Kurt, Kurdish Hizbullah in Turkey: Islamism, Violence and the State (London: Pluto Press, 2017), 17.
[8] Hanzala, “Cezaevi Röportajı”, 8.
[9] Fulya Atacan, “A Kurdish Islamist Group in Modern Turkey: Shifting Identities”, Middle Eastern Studies 37/3 (2001), 112.
[10] Hulusi Şentürk, Türkiye’de İslami Oluşumlar ve Siyaset (İstanbul: Çıra, 2011), 568.
[11] Quintan Wiktorowicz, “Anatomy of the Salafi Movement”, Studies in Conflict & Terrorism 29/3 (2005), 222.
[12] Hanzala, “Cezaevi Röportajı”, 9.
[13] “Ebu Hanzala (Hâlis Bayancuk) ile Röportaj | Furkân bin Abdullah [2013]”, haz. Dâru’l Hilâfeti’l Aliyye Medresesi.
[14] Montasser Al-Zayyat, The Road to Al-Qaeda: The Story of Bin Laden’s Right-Hand Man, çev. Ahmed Fekry (Pluto Press, 2004), 18-19.
[15] Lawrence Wright, “The Rebellion Within”, The New Yorker, (23 Mayıs 2008).
[16] Fawaz A. Gerges, “Op-Ed: The three manifestos that paved the way for Islamic State”, Los Angeles Times, (15 Nisan 2016).
[17] “İlim Talebi ve Cehalet”, haz. Halis Bayancuk.
[18] Abdussamed Dağül, “Duyuru - Abdussamed Dağül, Gündemle Alakalı Musa Hoca ile Röportajı” (21 Haziran 2023).
[19] Haber Merkezi, “Atatürk ve cumhuriyeti hedef alan Musa Ebu Cafer, İçişleri Bakanlığı’nın terör listesinde El Kaide üyesi olarak aranıyor”, Haber, T24 (12 Şubat 2022).
[20] Onur Güler, Ortadoğu’yu Savunmak yahut Işid/Daeş Hukuku (İstanbul: Step Ajans, 2021), 85.
[21] “Ebu Hanzala’nın Taliban’a Attığı İftira | Musa Hoca”, haz. Sabikûn Medya.
[22] “Ebu Hanzala (Hâlis Bayancuk) ile Röportaj | Furkân bin Abdullah [2013]”.
[23] “Ebu hanzala Mescidi Dirar”, haz. muaz036.
[24] Doğu Eroğlu, “‘Ebu Hanzala’: IŞİD’in ‘Türkiye emiri’ değil, vaizlerin en etkilisi”, Haber (11 Kasım 2017).
[25] Helin Şahin, “‘Ebu Hanzala’ kod adlı Halis Bayuncuk gözaltına alındı”, Haber (08 Mart 2017).
[26] Sema Kızılarslan, “Yedi Yıl Sonra Ömerli hutbesi: Cihat Çağrısı Var mı, Yok mu?”, Medyascope (blog), 23 Kasım 2021.
[27] Haber Merkezi, “‘Ömerli’de IŞİD’den bayram namazı’ iddiası!”, www.haberturk.com (19 Temmuz 2015).
[28] Diyanet İşleri Başkanlığı, Dini Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Oluşumlar, Gizli (Diyanet İşleri Başkanlığı, ts.) (Diyanet İşleri Başkanlığı).
[29] Itzchak Weismann, Taste of Modernity: Sufism, Salafiyya, and Arabism in Late Ottoman Damascus (Leiden: Brill, 2000), 264-305.
Doç. Dr
Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde dünyaya gelen Ramazan Akkır, 2003 yılında Çukurova Üniversitesi’nden mezun olmuştur. 2007 yılında “Türkiye’de Din ve Muhafazakârlık: Turgut Özal Örneği” adlı tez ile Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamlayan Akkır, 2016’da da “Cumhuriyet Halk Partisi’ni... [Profili gör]
Latife Sümeyye Uslu Cönger
25/12/2024
Özcan Güngör
02/12/2024
Hilmi Demir
01/12/2024
Hilmi Demir
08/11/2024
Özcan Güngör
27/09/2024