Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560info@urad.com.tr06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye
1. Giriş
“Kült, karizmatik ilişkilerle bir arada tutulan ve yüksek seviyede adanmışlık talep eden ideolojik bir organizasyondur. Kültler, üyelerini aşırı manipüle eden ve istismar eden yapılara dönüşme riski taşırlar.” Gülen hareketi de Batı'da bildiğimiz Branch Davidians, Aum Shinrikyo, People's Temple, Scientology, Heaven's Gate, The Arm of Lord veya Osho gibi kült toplulukların özelliklerini taşır. Birçok kült organizasyonda şu temel özellikleri buluruz:
• Otoriter ve karizmatik liderlik,
• Grup içinde paylaşılan totaliter bir ideoloji,
• Grup içi ve grup dışı arasında katı ve net sınırlar,
• Seçilmişlik duygusu,
• Grup dışını şeytanlaştırma,
• Güç istenci ve bireyin istismarı.
Gülen cemaati ne bir tarikat ne bir Sufi grup, ne de bildiğimiz geleneksel bir topluluktur. Karizmatik bir kült lider, seçilmiş olduğuna inanan ve karizmatik bir kült lideri etrafında yüksek adanmışlıkla bir araya gelen bir kült cemaattir. Şimdi bunu Gülen’in bizatihi kendi metinlerinden hareketle açıklamaya çalışalım.
1. Gülen Kendini ve Topluluğunu Nasıl Tanımlıyor?
a. Her şey Tanrı'nın Planıdır
Nasıl ki bir ışık aynada yansır ve aynanın görevi ışığı yansıtmaksa, Gülen de kendi rolünüm bu olduğuna inanır. Kitaplarına verdiği "prizma" ismi aslında buna bir gönderme içerir. Prizma, ışığı yansıtmayı seçemediği gibi Gülen kendisinin Tanrı tarafından kendi ilhamını yansıtmak için seçilmiş olduğuna inanır. Gülen, sadece Tanrı tarafından seçilmiş bir prizmadır:
Şayet Allah, kendi katından göndermiş olduğu bir kısım ışınları, onun üzerinde kırıp, başkalarına yansıtıyorsa, bu yüce ve kutsî iş için o insanın, kendisini seçen Rabbi’ne karşı şükran duyguları ile iki büklüm olması gerekmez mi? (M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 4, İzmir 2009, s. 108).
2. Kültlerde Seçilmiş Olmanın Önemi
• Tanrı tarafından seçilmiş bir topluluk olduklarına, Peygamber tarafından müjdelenmiş ruhlar olduklarına ve insanlığa rehberlik edecek ve onları karanlıktan kurtaracak bir grup olduklarına inanmak, bireylerin kendilerini özel hissetmelerini sağlar ve bu duygu onları gruba daha fazla bağlar ve lidere kayıtsız itaate neden olur.
• Kendini özel hisseden insanlar, tavizler verir ve daha çok çalışırlar. Kült üyeleri, ilahi bir seçilmişlikle sadece kendilerini özel hissetmekle kalmaz, aynı zamanda tarihsel süreçte önemli bir rol oynayacaklarına, gelecekte tüm dünya tarafından tanınacaklarına ve tüm dünyanın kendi gruplarının yüceliğine şahitlik edeceğine inanarak hareket ederler.
• Söz gelimi Moon Cemaatinin üyelerine sık sık gelecekte cesaretlerini ve fedakarlıklarını onurlandırmak için insanların onların heykellerini dikeceğini söyler.
• Seçilmişlik duygusu grup dışını da insan dışılaştırır, dışarıdakileri küçümser, onları sapkın, günah içinde, beyni yıkanmış ve kurtarılmayı bekleyen kalabalıklar olarak görür.
a. Rüyasında Ölmüş Sahabenin Desteğini Alma
“Birkaç defa rüyamda Ashab-ı Bedir’i[68]∗ görmüşümdür. Kampta da öyle oldu. Hatta bir iki defa da rüyamda kendimi onların içinde harbe gidiyormuş gibi görüyor ve “Allah Allah! Ashab-ı Bedir’in içinde bulunuyorum ama, ben onlardan çok sonra geldim, nasıl olur da onlarla beraber olurum?” diye düşünüyor ve hayret ediyordum. Zannediyorum onların bazılarını seçebiliyordum da; ama kamptaki müşâhedemde fertleri tam seçemiyordum. Her hâlde sadece Hz. Hamza’yı tanıyabilmiştim.”,
Bedir Savaşı, Müslümanların Mekke müşrikleriyle yaptığı ve zafer kazandığı ilk savaştı. Hz. Hamza, bu savaşın en kahraman savaşçısıdır. Gülen, bu rüyayı, kendisini yakalamaya gelen polislerin ilahi gazapla cezalandırılacağına dair bir işaret olarak yorumlar. Sonra bu rüyanın kendisine yönelik bir saldırı düzenlendiğine yönelik bir işaret olduğunu şöyle açıklar:
“Daha sonra meydana çıktı ki tam o dakikalarda, kampa baskın yapmak isteyen bir grup, tam yol ayrımına gelince trafik kazası yapmış ve arabaları cayır cayır yanmış. Daha sonra bu arabayı biz de gördük. Zaten yolumuzun üstündeydi. Demek ki, o demir kalemin atılması, misal âleminde bu neticeye işaretmiş. Kapının görünmesi ise, inayet altında olunduğunun emaresiymiş. Yani bu mini rüyada sahabe, sanki oradakilere: “Siz inayet ve koruma altındasınız. Dava, düşünce, duygu bir olunca, aynı Nebi’nin arkasında da bulununca, zaman ve asırlar bizi sizden ayıramaz. Birimiz dünyada, birimiz ukbâda, birimiz şarkta, birimiz garpta da olsak yan yanayız” (M. Fethullah Gülen, Varlığın metafizik boyutu, İzmir, 2011, p. 76.)
Gülen yukarıda kendi ağzından dökülen ifadelerde aslında üç şey söylemektedir. Birincisi, bir kampta olduklarıdır. Kampta kiminle ve neden bulunduklarını açıklamaz. İkincisi, kendisinin aranan bir kişi olduğudur ve kampın polisler tarafından basılacağını belirtir. Üçüncüsü ise hem kendisinin hem de cemaatinin Tanrı tarafından korunduğu iddiasıdır. Tanrı tarafından korunma ve seçilmiş olma kültünün işaretleri, Gülen'in cemaatini ve takipçilerini tanımladığı kavramlarda da kendini açığa veriri. Örgüt üyeleri için kullanılan tüm isimler mistiktir ve ilginç bir şekilde bazıları militarist jargon içerir:
· “kutsiler”, “ruhanî timler”, “ışık ordusu”, “ışık süvarileri”, “Allah’ın yeryüzündeki matmah-ı nazarı”, “Allah’ın inayetinin tecelli noktaları”, “rabbanîler”, “ikinci sahabe nesli”, “sonsuz nur rehberleri”
2. Gülen Kendine inanmayanları ve Cemaatinin Dışındakileri Nasıl Görüyor?
a. Düşmanlaştırma
“Bizim bu hususiyetimiz, şeytan cephesini tedirgin eder. Belki de bize karşı hassasiyetlerinden midir nedir, geçenlerde onlardan biri, bu durumu hissetmiş olacak ki, aynen bu benzetmeyi kullanarak, belli güçlerin dikkatini çekiyor ve „Onlar fırtına önünde ekin gibi davranıyorlar, bu durum sizi aldatmasın‟ diyordu.” (M. Fetullah GÜLEN, Fasıldan Fasıla 2, 2. Baskı, Nil Yayınları, İzmir (b.t), s.273)
Yıllarca bize ılımlı din adamı olarak pazarlanan Gülen kendi cemaatinin dışındakileri “Şeytan Cephesi” olarak isimlendiriyor.
Düşman bazen Türkiye içindedir bazen de Türkiye dışındadır. Gülen 1999 yılında ABD yaşamaya karar vermeden önce iç kamuoyuna sürekli şeytan batı algısını pompalamaktadır. Şimdi kendi sözlerine kulak verelim:
“Günümüzde her türlü anarşi ve terör, dış mihraklıdır. Dış güçler bu vesile ile bu cennet vatanı bir kaos cehennemine çevirmek istemektedirler. Anarşi ve terörle zaafa uğratılan bir devlete her türlü teklife boyun eğdirmekten daha kolay bir şey yoktur. İşte, dış güçlerin arzu ettikleri de budur. Onlar, bu memleketi bir sömürü ülkesi haline getirmek istemektedirler. Bütün anarşistler de onlara uşaklık yapmaktadırlar.” (M. Fethullah Gülen, İla-yi Kelimetullah veya Cihad, s. 68.)
Aslında Gülen uzun yıllar Türkiye iç kamuoyunda faşist ve aşırı sağcı bir söylemi tercih etmiştir.
“…batı” dediğimiz bu insafsız dünya, hemen her zaman ya bizzat veya iğfal ettiği bir kısım çapulcularla –hem de medeniyet adına– vahşetlerin en utandırıcılarını irtikâp etmiş, insanlığı ışığa çıkaracağım diye, yığınları sürekli karadelikler etrafında dolaştırmış ve dünyanın her yanında, milletlerarası muvazeneyi bozucu karanlık oyunlar oynamış, akla hayale gelmedik entrikalar çevirmiştir.” (M. Fethullah Gülen, Çağ ve Nesil 4,, İstanbul, 2011, s.21).
b. Gülen’in Antisemitik Vaazları
Gülen’in ötekileştirdiği bir diğer topluluk ve inanç kesimi de Yahudiler’dir. Antisemitizm ögeleri barındırır şekilde ABD’ye gitmeden önce yazdığı eserlerde açıkça Yahudi düşmanlığı yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Gülen’in anti-semitik söylemleri ile DAEŞ ve el Kaide gibi örgütlerin söylemleri arasında hiçbir farklılık bulunmaz. Gülen’e göre bir gün Yahudiler de Naziler gibi büyük bir utanç yaşayacaklardır:
“Bırakın İslâm'a ve Müslümanlara karşı onulmaz düşmanlıklarını, kendi peygamberlerini bile istihfaf eden ve birçoğunu katleden bu kavim, neticede bir gün Naziler'in düştüğü duruma düşecek ve dünyanın dört bir yanında gizlenecek yer arayacaklardır.” (M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 1, 301).
Özellikle Gülen’in İsrail’in uyguladığı yanlış politikaları değil de toptancı bir dille tüm Yahudileri suçlu ilan etmesi oldukça sorunludur. Yahudiler Gülen’e göre ontik bir kötülüğün temsilcileridir. Kur’an ayetlerini bağlamsal okumak yerine mutlak kötülük nesnesi haline getirerek Yahudilere karşı aşırı bir nefret söyleminde bulunur:
“Yahudiler, Kurân'ın beyanına göre kıyamete kadar zillet ve meskenet içinde olacaklardır, şu kadar ki, ilgili ayetin devamında belirtildiği gibi, bu zillet ve meskenet, insanların veya Allah'ın himayesinde olmamalarına bağlıdır.” (Fasıldan Fasıla 1, 302).
c. Gülen’in Kadın Düşmanı Söylemleri
Sözde Ilımlı İslam lideri Gülen’in kadınlar hakkında söyledikleri ve kadına yönelik nefret söylemi gerçekten tam bir akıl tutulmasıdır. O medeniyetlerin yıkılışının nedenini kadınların günahı olarak görür. Kült Lider Gülen gerçek olmayan bir tarih yorumunda da bulunur:
“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, kadın fitnesidir.” buyurmuştur. Başka bir hadiste, “Ümmetim için kadından daha büyük bir fitne bırakıldığını hatırlamıyorum.” demiştir. Kadın fitnesi, pek çok geçmiş milletleri hâk ile yeksan etmiştir. Evet, pek çok eski cemaat ve milletler kadın yüzünden mahv u perişan olmuştur. Roma ve Bizans şehvet ve şehevanî duygular altında kalarak ezildi. O güzelim Endülüs de öyle.. el-Hamra sarayının hamamlarındaki utanç verici resimleri gören hemen herkes bunu kabul eder zannediyorum.” (M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler 4, İstanbul, 2011, s. 152).
Bu yüzden kadının sokakta görünmesini büyük bir tehlike olarak görür. Kadının kamusal alanı paylaşmasını şiddetle reddeder:
“Canı sıkılan sokağa mı çıkmalı? Ne kadar çarpık bir anlayış! Şeytanın rahatlıkla içeriye sızıp çalışabileceği bir gedik... Can sıkıntısını sokakta geçireceğini sanan insan, yağmurdan kaçarken doluya tutulan gibi olur. Hatta öyle ki sokakta sırf bir kadına baktı diye, harçlığını sadaka olarak verip tövbe eden gençlerin olduğundan övgüyle bahsetmektedir.”
Yine bir başka eserinde de üç çeşit kadından bahsetmektedir:
“Üç çeşit kadın vardır: Sokak kadını, zevk kadını, ev ve hizmet kadını. Hafif meşreb sokak kadını çamura düşmüş bir cevhere benzer, zevk kadını gözbağcı iblislere, ev ve hizmet kadını ise sonsuzluk soluklayan Cennet hurilerine.” (M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar 3, 8. Baskı, İstanbul 1998, s.55).
Görüldüğü gibi Kült lidere göre kadının yeri evde kocasını beklemektir. Daha doğrusu seçilmiş ve dünyayı değiştirmek için çalışan cemaat mensubuna köle gibi hizmet etmek ve itaat etmektir.
3. Gülen Söylemlerindeki İki Yüzlülük
a. ABD’den Önceki Batı ABD’den Sonraki Batı
Gülen ABD’ye taşınana kadar her türlü kötülüğün ve pisliğin kaynağı olarak gördüğü BATI ile dost olmayı hatta onlarla bir olmayı sonradan en önemli gayesi olarak açıklar. ABD’ye gittiğinde bu sefer Türkiye iç kamu oyunda kullandığı aşırı sağ, faşist söylem yerini diyalogcu bir söyleme bırakır:
Gülen şeytanlaştırdığı Batı karşısında öyle bir noktaya gelir ki, artık iman noktasında Batı ile Doğu’nun birleşmesi, tek dünya devleti haline gelmesi onun hayatının bütün gayesi olur: Doğu ile Batı‟nın gerçek iman mevzuunda kaynaşıp kader birliğine ulaşması, hayatımın en büyük gaye ve emellerinden biri olmuştur. Bana gelip, tam Cennet‟e girmenin eşiğinde bulunduğum bir sırada, Doğu‟yla Batı‟nın bütünleştiğini, kendi değerlerini koruyarak ve birbirlerine saygı içinde bu iki dünyanın iç içe girdiğini söyleseler, bunu hayatımda bana verilmiş müjdelerin en büyüklerinden biri kabul ederim.
Kim bilir belki böyle bir müjde karşısında Cennet‟e girmekten bile vazgeçerim. Hatta zannediyorum ki, –bir kere rüyamda yaşadığım gibi– böyle bir misyon adına beni Cennet‟e koysalar ve semavî maideler gökten inip önüme konsa; ben kendi kendime “Buradan dışarıya çıkmam lâzım; çünkü Doğu ile Batı‟nın kavuşması yolunda duygumu ve düşüncemi gözyaşlarımla yoğurup insanlara anlatacağım daha çok şey var; onlara bu hakikatleri anlatmak için şimdilik Cennet‟i de istemem.” der ve fırsat verilirse oradan ayrılırım.” (M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 5, s. 72).
4. Gülen’in Düşmanlarına Karşı İstihbarat Merakı
Gülen’in Türkiye’de yazdığı kitapların içi militarist öykünmelerle doludur. Gülen kendi cemaati dışındakileri bir karşı-düşman cephe olarak görmekte ve onlara yönelik karşı istihbaratta bulunulması gerektiğini söylemektedir:
“bir yandan hasım cepheyi, mükemmel işleyen Haber alma Teşkilatıyla içinden tanırken, öte yandan da hasım cephenin aynı faaliyetleri kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli ve imkân tanınmamalıdır.... Evet, devlet ve milletin bekası ve hayatiyeti adına önem arzeden her dinamiğin üzerinde etraflıca durmalı, bu dinamikleri sistematik hale getirmeli, günümüzün teknolojik imkânlarından da faydalanarak bu faaliyetleri gerçekleştirmeli ... ve bilhassa Haber-Alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır” (M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla, C. 1, s. 113-114).
Ilımlı ve sözde hoşgörü taraftarı bir dini liderin askeri jargonlara merakı pek anlaşılır gibi değildir. Kült örgütlerde gördüğümüz militarist öykünme Gülen’in sıklıkla başvurduğu bir tercihtir:
“Öyleyse, geleceği kucaklayıp planlayanlar, oturup onu bekleyeceğine, kendilerini ona asker olarak yetiştirme gayreti içine girmelidirler. Tâ ki geldiğinde hazır olan askerinin başına geçebilsin.” (M. Fethullah Gülen, M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla, I, s. 28).
«… başyücelerin ortaya koyduğu stratejiler, fizibiliteler, plan ve projeler yanında çok sönük kalabilir. Mesela, savaş esnasında orgeneraller, korgeneraller çok iyi savaşçı olmalarına rağmen, silahı eline alıp savaşmazlar. Cephe gerisinde kalıp askerî stratejiler üretirler, onların verdikleri kararlarla bir savaşın, binlerce askerin hatta bir milletin, bir devletin kaderi belirlenir. Dolayısıyla, bu komutanlar kadrosunun, yapageldikleri işler hafife alınamaz.” (M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 3, 2. Baskı, İstanbul 1997, s.120-121).
5. Sonuç
Görüldüğü gibi karşımızda Tanrı tarafından seçildiğine inanan, ölülerle görüşen ve onlardan yardım alan; kendisine inananların Tanrı tarafından korunduğunu iddia eden; Batıyı ve Yahudileri şeytanlaştıran, kadını günahın nedeni olarak gören ve ona seçilmiş erkelerine hizmetkârlık rolü “lütfeden”; askeri ve militarist jargona meraklı, güç elde etmeyi arzulayan ve bunun için kendi dışındaki herkes hakkında istihbarat toplayan bir kült lider bulunmaktadır
Prof. Dr.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2001 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kelam Anabilim dalında doktorasını tamamladı. 2002-2003 yılları arasında Kırgızistan OŞ Devlet Üniversitesi’nde çalıştı. 2009 yılında doçent oldu. 2014 Yılında Hitit Üniversitesi Kelam ABD Profesör olarak ... [Profili gör]
Latife Sümeyye Uslu Cönger
25/12/2024
Özcan Güngör
02/12/2024
Hilmi Demir
01/12/2024
Hilmi Demir
08/11/2024
Özcan Güngör
27/09/2024