Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560info@urad.com.tr06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye
“Çoklu organ yetmezliğine bağlı ölüm” ifadesini etrafımızda çokça duymuşuzdur. “Hayati organlardan iki veya daha fazlasının olması gerektiği gibi çalışmaması” diyor tanımında. Yani vücuttaki ahenk, yaratılıştaki düzen bozuluyor ve organizma yaşamını tamamlıyor.
Bu yazıda the cemaati gerek kamusal yüzünde gerekse eskiden görünür olmayan mahrem birimlerinde yaşanan ilkesel ve ahlâken bozulmanın nasıl çöküşe/çözülüşe götürdüğünü “bilişim sektörü” özelinde anlatmaya çalıştım. Zira tahmin edilenin ötesinde rolleri var.
Yazı yedi bölümden oluşuyor:
1. Neden Bilişim Sektörü?
2. Bilişim Hizmetleri Biriminin Tarihsel Gelişimi ve Organizasyon
3. Ahlâki Milat: Kamu İhaleleri
4. Hangi Olaylara Karıştılar?
5. 15 Temmuz’da Bilişimciler
6. 15 Temmuz Sorasında Bilişimciler
7. Son Söz
Tarihsel boyutu, faaliyet alanı, yapılanmaları alabildiğine girift olduğundan mümkün mertebe sade bir dille özetlemeye çalıştım.
Cemaatin lokomotif sektörü eğitimdi. Eğitim kurumlarının hem idari hem akademik işleyişi için kaliteli bir teknik altyapı ihtiyacı vardı. Bunun yanında çeşitli reklam/afiş/kitap/dergi vb. dokümantasyon gibi işler de bu alanda faaliyette bulunmayı kaçınılmaz kılıyordu. Bu iş kalemleri maliyetli işlerdi aynı zamanda. Yani hem tasarruf hem de paranın/rantın içeride kalması anlamında bilgisayar/yazılım/donanım alanında çalışan küçük ölçekli şirketler kuruldu. İlk etapta bu şirketler ya tamamen cemaatin parasıyla ya da sistemin onay verdiği ve güvendiği kişilere maddi destek olunarak hayata geçirildi.
Eğitim merkezli yürütülen faaliyetler doğal olarak teknolojiyi, bilgi ve bilişim alanındaki trendleri de takip etmeyi, yetenekleri sürekli güncel tutmayı gerektiriyordu. Yüzlerce dershane, kolej, etüt merkezi gibi çeşitli kurumsal varlık bu alanda güçlü bir altyapıya sahip olmayı zorunlu kılıyordu.
Hususi hizmet birimleri zaman içinde artan şekilde bilişim işleriyle içli dışlı oldular. Önceleri daha “conservative” bir yaklaşımla, öğrencilerin/memurların ve menfi olarak adlandırılan hedef kişilerin bilgilerini toplamak/biriktirmek/arşivlemek, tedbir prensipleri doğrultusunda öğrenci ve memurların “güvenli” şekilde RNK/kaset/Pırlanta okumasını sağlamak için kullanılan teknoloji 2000lerden sonra daha saldırgan ve operasyonel çalışmalar için kurumsal bir yapıya dönüştü.
Her birimin kendi içinde bilişim işlerine bakan kişiler ve bunların vazifelerini tanımlayan kadrolar bulunuyordu. Bunların yanısıra başlı başına bilişim teknolojileri, yazılım/programlama ve çeşitli mühendislik dallarından mezun önemli bir kesim TÜBİTAK’tan başlamak üzere BTK ve sonrasında ASELSAN ve diğer savunma sanayi kuruluşlarına varan yelpazede istihdam edildi. Yani ayrı bir birim olarak tanımlandı.
Nitekim 15 Temmuz sonrasında TÜBİTAK çalışanlarından sorumlu bir abinin verdiği ifadeye göre;
“Bilişim birimi Türkiye genelinde 7 bölgeye ayrılıyor, her bölgenin bir müdürü var ve uygun gördüğü mühendislik öğrencilerini mezuniyet sonrası kamuda istihdamını sağlayarak Bilişim birimine kazandırıyor.”
“Bilişim biriminin bünyesindeki kuruluşlar: TÜBİTAK, BTK, ASELSAN, Havelsan, Roketsan, TAİ ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı.”
Yani aslında konunun iki ana boyutu var.
Birincisi, TSK ve diğer özel birimlerin bünyesindeki bilişim işleri/faaliyetleri, ikincisi ise Müstakilen bilişim alanındaki kurum/kuruluşlardaki yapılanma.
Bu iki boyut da birbirinden tamamen bağımsız değildi ve kesişim kümeleri vardı. Hem insan kaynakları hem de projeler anlamında. Örneğin, TÜBİTAK çalışanı mühendis TSK birimlerinde sorumlu abi de olabiliyordu ya da birimlerin ihtiyaç duydukları yazılımlar, programlar bu kurumsal altyapı üzerinden sağlanabiliyordu.
2000 sonrası artık bilişim sektöründe şirketleşmenin hızlandığı döneme gelindi. Alanda eğitimli isimler çeşitli birim yöneticilerinin nezaretinde veya doğrudan ortaklığında yazılım/donanım şirketleri ile piyasada söz sahibi olmaya başladılar.
Gerek basına yansıyan haberlerden gerekse GARSON’dan çıkan Emniyet Mahrem Birimi’nin aylık harcama dökümlerinden benim tespit edebildiğim şirketler:
· Endersys Bilişim A.Ş.
· Martin Telekom
· Ülkem Bilişim
· İsim Tescil Bilşim A.Ş.
· İsim Tescil İnternet Teknolojileri A.Ş.
· Fins Bilişim Hizmetleri San. ve Tic. Ltd.Şti.
· BS Bilgi Teknolojileri A.Ş.
· Ölçü Bilişim Ltd.Şti.
· Empatel Telekom Hizmetleri San. Ltd.Şti.
· Omnitel Telekomünikasyon Ltd.Şti.
· Inforcept İletişim Teknolojileri Bilg.San. ve Tic.Ltd.Şti.
· Vizyon Arge Teknoloji A.Ş.
· Inceptra Yazılım A.Ş.
· Dijipark Yazılım
· Erk Yazılım
· Ensoft Enerji Yazılım
· Arinkom
· Ahenk Denetim
· Burç İletişim
· Gentem Mühendislik
· Software Yazılım
· Baraan Yazılım
· Venero Bilişim
· Sabit Ölçme Değerlendirme Bilişim A.Ş.
· İDEKS Danışmanlık Eğitim ve Bilişim Teknolojileri Ltd.Şti.
· BİR-TEL İletişim Teknolojileri Turizm San. Tic. Ltd. Şti
· ANSA Otomasyon Bilgisayar Mühendislik San. Tic. Ltd. Şti
· AKFA Teknoloji Ses ve Görüntü Sistemleri Sanayi ve Ticaret AŞ
· Supercom Bilişim
· Datalinks Bilişim Anonim Şirketi
· İstanbul Bilişim
Ülke genelinde birey ve şirketler/kurumlar düzeyinde yaşanan teknolojik dönüşüm bilgi teknolojileri alanında çalışan şirketlerin önünü açtı. Bu alanda zaten faaliyet gösteren şirketler büyümeye ve buna paralel olarak da etkinlik kazandıkları kamu kurumlarının ihalelerini almaya ve servet birikimine başladılar.
Bu konuda dört güzel örnek verilebilir:
1-Kaynak Holding bünyesindeki Sürat Bilişim Teknolojileri Sanayi Ticaret Anonim Şirketi
Sürat Teknoloji neredeyse tüm önemli bilişimci ve birimcilerin geçtiği bir tezgah/okul adeta. İnsan kaynağının yanısıra önemli ihaleler de alan bir şirket ve daha da önemlisi “birimler arşivi”nin bir dönem şirket serverlarında tutulduğu da iddia ediliyor.
2-MİLSOFT Yazılım Olayı
Ahmet Dönmez’in yazı dizisinde beş bölüm ayırdığı Milsoft Yazılımı ele geçirme “operasyonu”nu baştan sona okumanızı tavsiye ederim. Başarılı, kârlı bir şirket her şeyden önemlisi kritik savunma sanayi ihaleleri alan bir şirket ve Adil Öksüz/Mehmet Değerli/Kemal Batmaz tarafından Bank Asya’nın kurumsal kimliği de alet edilerek ele geçirilmeye çalışılıyor.
3-ERK Yazılım Bilgisayar Sistemleri Ticaret Ltd. Şti.
Pek çok kritik Devlet kurumunun fiziki arşivlerinin dijitale aktarımı/otomasyonu işlemlerini yapan şirket bizzat mahrem birimlerin en üst düzey yöneticisi konumundaki Mithat kod adını kullanan Özcan Aytuluner’e aittir. Mahrem birimlerin yıllarca topladığı tüm bilgi belge arşivini ERK yazılım üzerinden elinde tutan da aynı kişilerdir.
4. İstanbul Bilişim
Yine hususi birimlerin tedrisatından geçmiş Özgür Güleç’in kurduğu İstanbul Bilişim TRT’yi bandrol yolsuzluğundan yaklaşık 500 milyon Euro (bugünün kuruyla yaklaşık 17MİLYAR TL) ‼️ dolandırıyor, vergi ödememek için 40’a yakın paravan şirketi temizlikçi, hurdacı gibi insanların üzerine kurduruyor, son olarak da alışveriş yapan vatandaşların siparişlerini göndermeyip paralarına çöküyor. Hem o dönemin cemaat yönetimiyle hem mahrem birimlerle hem de mafya ilişkileriyle “İstanbul Bilişim” başlı başına büyük bir skandaldır. Bence, Şirketin çalışanları/ortakları, Emniyet mahrem birimi ile çevirdikleri mafya işleri, bandrol yolsuzluğunun yaşandığı 2010’da TRT ile ilişkileri gibi birçok konu hâlâ araştırılmayı bekliyor.
Peki Özgür Güleç’e ne oldu? Tanıyanların aktardığına göre zamanında Bank Asya’yı da dolandıran Güleç halen Bosna’da, oradaki cemaat yönetimiyle oldukça samimi/içli dışlı ve orada da aynı dolandırıcılık işlerine devam ediyor.
Bunların haricinde çok sayıda yazılım/bilişim teknolojileri şirketi aracılığıyla da birçok kamu kurumundan milyonlarca liralık büyük ihaleler yıllar boyunca alındı ve adeta “kamusal rant” sarmalına girildi. 15 Temmuz’a kadar uzanan ve “nasıl bu kadar kör olabildiler” dedirten savaşın ardında bu “kamusal rant”ı da aramakta fayda var. Örneğin, Hava Kuvvetleri, BTK, ÖSYM gibi pek çok kritik kurumun ihaleleri hem de birimlerin organizesinde bu “tanıdık” şirketlere veriliyordu.
Kadrolaşma zihniyetindeki “tulumcu” yaklaşım ve başkalarına hayat hakkı tanımama politikası bir sonraki adımda akçeli işlerde yani kamu ihalelerinde kendisini göstermeye başlamıştı.
İşte çoklu ahlâk yetmezliği derken kastettiğimin bir kısmı burada yatıyor. Elbette bunun bir de operasyonel boyutu var ki esas kriminal alan burası.
Bilişim ve teknoloji alanında hususi/mahrem/özel birimlerin yaptıkları faaliyetler saymakla bitmez. Ana başlıklar halinde sıralamaya çalışırsak:
Bilgi ve Belge Arşivi Oluşturma: Birimlerin faaliyet alanına giren kurumlar hakkında buralarda çalışan kendi personelleri eliyle ast/üst/amir/mesai arkadaşları hakkında her türlü detaylı kişisel bilgilerin yanı sıra, gerektiğinde ses/görüntü kaydı alma, bilgisayar/tablet ve cep telefonlarına casus yazılım yükleme gibi yöntemlerle büyük bir “menfi bilgi havuzu” oluşturdular. Bunun haricinde birimlerin ilgilendiği kurumlardan (TSK, EGM, Adalet Bakanlığı, TİB, BTK, İçişleri Bak., Dışişleri Bak., MİT) her türlü bilgi ve belgeyi elde etmenin daha sonra da “günü gelince” kullanmak üzere bu bilgi/belgeleri arşivlemenin peşine düştüler. Bazen müesseselerin serverlarında bazen de farklı farklı işyerlerinde gizlenen bu büyük datanın yer aldığı serverlar 2013 yılından itibaren peyder pey yurtdışına taşındı ve şu anda elbette ABD’de bu arşivleme işinin başındaki isimlerin kontrolünde. (Sezai ve Mithat ekibi)
Fişleme Dosyaları: Birimler hem menfi olarak gördükleri şahıslara yönelik bir bilgi ve fişleme havuzu oluşturdular hem de kendi mensuplarını çeşitli kriterlere göre fişlediler. Bunun en temel nedenlerinden birisi elbette artan insan sayısıydı. Bu kadar kalabalık bir kitlede mutlaka herkes aynı kıvamda, aynı keyfiyette ve bağlılıkta olmayacaktı. İşte insanların bağlılıklarını, kullanışlılık derecelerini ve buna ilişkin detay bilgilerin hepsini de topladılar, listelediler ve sakladılar. Hatta personel tanıtım arayüzü programları dahi yaptırdılar birimler için. Bunun en büyük ve önemli sonucunu da GARSON fişlemelerinde gördük.0:02 / 1:39
Kamunun Verilerine Erişim ve Depolama: Yukarıda saydığım ve şirketlerin “referans” olarak gösterdiği kurumlardan (TSK, İçişleri-Dışişleri Bakanlıkları vb. pek çok kurum) aldıkları ihaleler vasıtasıyla bu kurumların tüm arşivleri birimler için erişime açık hale gelmiştir. Dijital verileri bırakın artık fiziki arşivlerin dijitale dönüşümünü bile bu mahrem birimlerin şirketleri yapar hale gelmiştir. Şimdi siz bu bilgilere erişimi imkanı bulan Sezai ve Mithat kafasındaki kişilerin bu bilgilerle neler yapabileceklerini bir düşünün.
Dava/Soruşturma Dosyalarına Müdahale: Kamuoyunda ünlü dava dosyalarını (Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk) TSK’yı şekillendirmek, kadrolarını hızlıca ve rakipsiz şekilde terfi ettirerek Karargâh düzeyinde hakimiyeti sağlamak için “menfi” olarak belirledikleri rütbeli personeli ve kamu çalışanını tasfiye edebilmek için dijital sahtecilik işlerine hem adli kolluk hem de TSK personeli üzerinden bulaştılar.
Menfi Mesulleri ve Mıntıka Temizliği: Birimler ve takip ettiği öğrenci/memur sayısı katlanarak çoğaldıkça kurumlarda varlığını kendilerine tehdit olarak gördükleri kişileri “Sabetaycı, Alevi, gizli Ermeni, dönme, Mason” gibi yaftalamalarla önce kendi görüştükleri insanlara hedef gösterdiler sonrasında da bu “menfi”lerin akla gelebilecek tüm yöntemlerle (çünkü harp hiledir!), sahte ihbar mektupları, sahte dijital izler, verilerle bertaraf edilmelerini işte bu “menfi mesulü” dediğimiz kişiler organize ettiler. Bu kişilerin en büyük yardımcıları ve destekçileri elbette bilişimcilerdi. Yukarıda da yazdığım şekilde bütün birimlerin (Kara, Deniz, Hava, Jandarma, Emniyet, MİT, vd.) kendi içinde teknik konulara bakan bilişimcileri vardı. Teknik altyapı, bilgi depolama, operasyonel çalışmalarda gerekenleri bu insanlar hazırlardı.
VOIP Haberleşme Yazılımları: Güç için verilen savaşın artık ayyuka çıktığı 2010ların başından itibaren özellikle bu hususi birimler içinde “güvenli haberleşme” konusu gündeme geliyordu. Teknoloji konusunda hep “hasımlarından” bir adım önde gelen the cemaatin belki de tarihi hatalarından ve yanılgılarından birisi de bu bir adım önde olma konumunu ilanihaye devam ettireceği yönündeki öz güvendi. İşte bu “arkadaşlar yapar” öz güveni netice olarak BYLOCK ve benzeri pek çok VOIP haberleşme programları olarak karşımıza çıktı. Bylock meselesi herkesin malumu, önce dar bir ekip için hazırlanan program deşifre olunca tüm tabana yayılıyor, suyu bulandırmak için MORBEYİN yönlendirmeleri de hayata geçiriliyor.
Havuza Düşürme ve Kökenbilimcilik: Daha çok birimlerin içindeki ekip mücadelesinde, tasfiye edilecek ya da itibarsızlaştırılacak hatta Kampa girmesi engellenecek birisi/birileri olduğunda kullanılan bir kavram olan “havuza düşmek” en genel anlamda o kişinin artık güvenlik güçlerinin/istihbaratın yakın takibinde olduğuna dair içeriden elde edilen bilgiyi tarif etmektedir. Peki bu birimci dediğimiz çoğu sivil insanlar en gizli bilgilere binlerce kilometre öteden nasıl ulaşabildiler? İşte yine bilişimcilerin adeta alternatif/paralel şekilde kurdukları sayısını bilemediğimiz merkezden. Araması olup olmadığı, hakkında bir işlem olup olmadığı gibi pek çok gizli bilgiye kolayca erişerek sonuca göre hareket ettiler. İşte bu imkanlar bir zaman sonra içeride Ahmet Dönmez’in yazı dizisinde anlattığı “Mahrem birimlerdeki ekipler savaşı” için de elbette kullanılacaktı. “Havuz”a hakim olan ekip kamu kurumlarından elde ettikleri büyük data erişimi ile birlikte yıllarca TSK’da kendilerinden olmayanlara yönelik yaptıkları “kökenbilimciliği” bu defa kendi arkadaşlarını/abilerini hedef alırken de kullanıyordu.
15 Temmuz’da izahı yapılamayan sivil-asker birlikteliklerinin beş ana noktada gün yüzüne çıktığını gördük. 8 yıldır bu beş noktaya ilişkin de tatmin edici bir izah “cemaat” kanadından gelmedi.
1. Ankara/Akıncı Hava Üssündeki siviller,
2. Ankara/TÜRKSAT binasına yayını kesmek için giden sivil mühendisler,
3. Ankara/TRT binasına askerlerle birlikte giden sivil mühendisler,
4. İstanbul/TRT Ulus binasına askerlerle giden sivil mühendisler,
5. İstanbul/Digitürk binasına askerlerle giden sivil mühendisler.
Bu beş noktaya askerlerle birlikte giden hatta İzmir’den önce İstanbul’a sonra da Ankara’ya darbeye iştirak etmek için giden mühendisler var. 15 Temmuz ve bilişimciler denildiğinde beş kritik isim çıkıyor karşımıza.
15 Temmuz’un bilişimcileri (Mithat ve Sezai tepe yönetimde. Sahada ise Ankara’da Fuat, İstanbul’da ise Eşref ve Çağrı var. Bu 5linin hepsi ABD’de şu anda.)
Çoğu daha önce cemaat kurumlarında farklı konumlarda görev almış bu sivil mühendislerin askerlerle birlikteliğini makul/mantıklı bir şekilde izah edebilecek kimse yok sanırım. Olmadığındandır ki zaten bu konu hep unutturulmaya, “yayın kesmeye ehil kişiler değiller”, “onları da oraya birileri çekti” falan gibi saçmalıklar duyduk/okuduk. Adem Yavuz Arslan yakın zamanda sosyal medyada bir yorumcuya “araştıracağını” söyledi ama o araştırmanın sonucunu hepimiz tahmin ediyoruz.
Ya da mesela Cevheri Güven, Emre Uslu bu konulara kıyısından köşesinden hiç değinmediler/değinmezler. Kabul edelim ne Cevheri “saf/salak/sazandır” bu konuları araştıracak kadar ne de Emre Uslu “rejimin tüp bebeğini taşımaz rahminde”.
Mühendislerin darbe gecesi kamera görüntüleri gayet net ve onları oraya taşıyan motivasyonu bize gösteriyor, tıpkı Fuat’ın yani Ramazan Genç’in söyledikleri gibi. O gecenin tanığı mahkemede anlatıyor:
“15-22 Temmuz haftası Marmaris’e gidecektik. 11-13 Temmuz arasında Havelsan’dan arkadaşım olan Murat Yıldız’dan güzel bir iş teklifi olduğu yönünde mesaj geldi. Bende iş ihtiyacım olduğu için ilgi gösterdim. 14 Temmuz akşamı görüşebileceğimizi söyledim. Murat, yanında Serdar Kaya ile geldi.
15 Temmuz günü Balgat’ta bir pastanede buluştuk. Ramazan Genç ve Murat Yıldız, bana bir resmi kurumda kurulum yapılacağını, benim de danışmanlık yapacağımı söylediler. Kurumun neresi olmadığını söylemediler, akşam 20.00’de Serdar’ın Bağlıca’daki evinde olmamı istediler.”
Eve gittiğinde, Ramazan Genç, Murat Yıldız, sonradan tanıdığı Onur Demircan ve tanımadığım bir kişi ile ev sahibi Serdar Kaya’nın olduğunu öne süren Özüdoğru, şunları kaydetti:
“Ben önce namaz kılacağım, deyip bir süre odaya girmedim. Namaz kıldıktan sonra yanlarına gittim. Ramazan, bana dönerek, elini omuzuna götürdü ve ‘Amcalar, Amerika ile anlaşmış, müdahale olacak.’ dedi. Elini omuzuna götürüp apolet işareti yapınca işin içinde askerin olduğunu anladım.
Danışmanlık dedikleri iş bu. Bana, ‘Askerler, sizi bazı yerlere götürecekler. Bilgisayarla ilgili bir şey olursa size soracaklar, sormazlarsa bir şeye karışmayın. Bütün komuta kademesi anlaştı, ABD ve NATO’nun onayı ve izni var.’ dedi.
Şoktaydım ve o sıra tanımadığım kişi ‘Başarısız olursa sonuçları kötü olur ama kesinlikle her şey hazır ve başarılı olacak” diye konuştu. Sokağa çıkma yasağı ilan edileceğini ve saat 3 de darbe olacağını söylediler.”
15 Temmuz’dan sonra peki bu ekip rahat durmuş mudur? Elbette hayır. Başını Sezai’nin çektiği bu ekibin ABD’de karıştığı işlerin sadece birkaçını Ebuseleme Gülen sayesinde öğrendik. Bilmediğimiz kim bilir ne işler peşindeler hâlâ. Bu ekip için unutmayın ki sınır yok. Kendi hocasına küfrederek tabanı diri tutmaya çalışan, Merali Gıdıklayarak sonuç almayı uman, tüm bunları yaparken de yine cebini dolduran bir ekip bu.
F. Gülen’in öz yeğeni Ebuseleme Gülen’in Mayıs 2024’te kamuoyuna anlatarak ABD’deki yapılanmanın tepkisini de çektiği ifşalarda anlattıkları herkesi hayretler içerisinde bıraktı. Çünkü tıpkı bir istihbarat servisi mantığıyla kamuoyunu, Türkiye siyasetini ve dahası kendi cemaat tabanını manipüle etmeyi amaçlayan bilgisayar oyunları/uygulamaları yapılmasını içeriyordu ve tüm bunlar Ebuseleme’nin anlattığına göre F. Gülen’in bilgisi ve onayıyla yapılıyordu.
İşte bir dini cemaatten ziyade istihbarat örgütü gibi çalışan bu insanların 15 Temmuz sonrasında neler yaptıklarını kestirebilmek için sosyal medyadaki icraatlarına bakmak da fikir verebilir. Atatürkçü görünümlü hesaplar, muhalif görünümlü hesaplar, renkten renge kılıktan kılığa giren sosyal medya ekibi ve çirkin/ahlaksız ekran yüzleri içinde bulundukları durumu/çıkmazı anlatıyor.
Latife Sümeyye Uslu Cönger
25/12/2024
Özcan Güngör
02/12/2024
Hilmi Demir
01/12/2024
Hilmi Demir
08/11/2024
Özcan Güngör
27/09/2024