Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560
info@urad.com.tr
06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye

15-21 Eylül arasında yapılacağı resmi makamlar tarafından açıklanan, sonrasında 5 Ekim’de icrasına başlanan ve ilk sonuçları 6 Ekim’den itibaren peyderpey açıklanan Suriye Genel Seçimleri bölge tarihinde bir dönüm noktasına işaret etmektedir. 1970 yılından itibaren yapılan seçimlerden farklı olarak 2025 seçimleri, dört açıdan umut verici görünmektedir.
-Özgür ve adil seçimler adına bir başlangıç olabilme, meşru ve legal bir hükümet tesis edebilme,
-A.B.D, Avrupa Birliği, İngiltere ile ilişkileri normalleştirme,
-Suriye gibi farklı etnik ve dini kimliklere sahip bir ülkede temsil kabiliyeti olacak bir meclisin teşekkülü
-Yaptırımların kaldırılmasıyla beraber ülkenin küresel piyasalara ve ticaret ağlarına entegrasyonunu sağlayacak altyapı ve sanayi yatırımlarına müsait barış ve istikrar ortamına zemin hazırlama
Ne var ki 5 Ekim’de kısmen icra edilen ve dolaylı usulle yürütülen seçimlerin tasarımı ile geçici hükümetin iktidarı devraldığından beri farklı etnik ve mezhepsel gruplarla yaşadığı uyumsuzluklar, bu sürecin beklenen amaçları gerçekleştirme kapasitesine dair kuşkuları artırmıştır. Güvenlik gerekçesiyle bazı çevrelerde oylamanın ertelenmesi, 6 Ekim’de açıklanan ilk sonuçların temsilde adalet sorununu gidermeye yetmemesi ve 8 Ekim’de SDG ile ilan edilen ateşkesin idari düzenlemelerle henüz kurumsallaşamamış olması çoğulculuk ve demokrasi konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır. Seçimlerin beklenen kapsayıcılığı sağlayamaması hâlinde ülkenin federatif bir düzene evrilme ihtimali güncelliğini korumaktadır.
5 Ekim 2025’te yapılan ilan edilen genel seçimler, Geçici Anayasa Bildirgesi çerçevesinde yürütülüyor ve parlamentonun 210 sandalyeden oluşacağı düzenlenmiş durumda. Bunun 140’ı seçimle, kalan 70’i ise Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atama yoluyla belirlenecektir. Ayrıca seçimler doğrudan halk oylaması ile değil, dolaylı bir seçim sistemi aracılığıyla—geçici hükümetin seçim bölgelerine atayacağı kurullar üzerinden—icra edilecektir. Dolayısıyla yürütmenin yasama üzerindeki üstünlüğünü yapısal olarak koruyacağı iddia edilebilir.
Adaylık koşulları arasında Suriye vatandaşı olmak, 25 yaşını doldurmuş olmak, 2011 öncesi beş yıl boyunca kesintisiz biçimde seçim bölgesinde ikamet etmiş olmak ve eski rejimle ya da terör örgütleriyle bağı bulunmamak yer alıyor. Bu kriterler, yüzeyde Esad dönemi elitlerini ve radikal grupları dışlama iddiası taşırken, gerçekte milyonlarca yerinden edilmiş Suriyeliyi saf dışı bırakmakta ve yalnızca rejim denetimindeki bölgelerde yaşayan kesimlere siyasal katılım hakkı tanımaktadır.

Harita 1. Suriye’de Seçim Bölgelerini Gösterir
15-21 Eylül arasında yapılması planlanan seçimde Geçici Hükümet tarafından seçimin ertelendiği ilan edilen bölgeler mevcuttur. Aynı bölgelerde 5 Ekim’de de seçimler güvenlik endişesiyle ertelenmiştir.
Dürzîlerin çoğunluğu oluşturduğu Süveyda bölgesi Arap Aşiretleri ve Dürzî milislerin çatışmaları Suriye Ordusu tarafından kontrol altına alınamadığından 3 vekil çıkarması öngörülen bu bölgede seçim ileri bir tarihe ertelenmişti. İsrail’in Dürzî milisler lehine çatışmalara müdahil olması Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları üzerinde endişe yaratmıştır.

İsrail’in 17 Eylül’de önerdiği silahsızlandırılmış alan göz önünde bulundurulduğunda Süveyda (3) bölgesinde seçimlerin gerçekleştirilmemesinin ve rejim değiştiğinden beri İsrail’in Suriye hava sahasında ve topraklarında bulundurduğu güvenlik unsurlarının uzun vadeli bir dönüşüm sürecinde otonom bir Dürzi bölgesi tartışmalarını kuvvetlendirdiği söylenebilir. İsrail’in on yıllardır sürdürdüğü Dürzi politikaları göz önünde bulundurulduğunda bu tartışmaların yersiz olmadığını iddia etmek yanlış olmayacaktır.
2024 Aralık ayında, muhalif kuvvetlerin hücumu başladığından beri Lazkiye ve Tartus bölgelerinde, Hama ve Humus vilayetlerinin de kırsal kesiminde Nusayri nüfusun maruz kaldığı cinayet, fidye için kaçırma ve taciz vakalarının dönem dönem sistematik hal aldığı Birleşmiş Milletler ve Suriye İnsan Hakları Ağı raporlarında belirtilmiştir. Bu süreç hem Geçici Hükümet’in bu bölgede düzenli olarak askeri kuvvet bulundurmasına hem de Şeyh Gazal başkanlığındaki Suriye ve Diaspora Yüksek İslam Alevi Konseyi’nin 15-21 Eylül arasında planlanan seçimleri protesto etmesine sebep olmuştur. Aynı protesto kararının 5 Ekim seçimleri için tekrarlanmadığını belirtmekle beraber bu bölgeden 5 Ekim’de seçime giren Nusayri vekil adaylarının (12) özgür ve adil koşullarda yarışmadığını belirtmek gerekir.
Ekim 2025 itibariyle YPG’nin elinde bulundurduğu topraklar tarihsel olarak Kürt azınlığın çoğunluğu oluşturduğu bölgelerin dışına taşmış durumdadır. Bu PYD idaresi için halk nezdinde meşruiyet sorunu yaratıyor olsa da IŞİD’e karşı mücadeleleri dolayısıyla uluslararası konjonktürde meşruiyetleri tartışma konusu edilmemektedir. PYD/YPG kontrolündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile geçici hükümet arasında 10 Mart 2025’te bir mutabakat imzalanarak SDG’nin Suriye devlet mekanizmasına entegre edilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı bildirilmiştir. Bu anlaşma, sınır kapıları, enerji altyapısı gibi kurumların merkezi yönetime devredilmesini ve Kürt haklarının yeni anayasada güvence altına alınmasını öngörmekteydi fakat Nisan 2025 sonunda Suriye Kürt siyasi hareketi, ilk kez açıkça federal sistem talebini gündeme getirmiştir. PYD ile ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) gibi uzun süredir ayrı duran iki önemli Kürt siyasi oluşumu, ortak bir vizyon toplantısında federal, çoğulcu ve demokratik bir Suriye hedefi üzerinde uzlaştığını ilan etmiştir. Bu vizyon, her bölgenin idari, siyasi ve kültürel özgünlüğünün korunmasını; yerel meclisler, yürütme organları ve bölgesel güvenlik güçlerinin anayasal güvence altına alınmasıyla teşekkül ediyordu. 26 Nisan 2025’te Kamışlı’da düzenlenen Kürt Ulusal Birlik Konferansı’nda bu talepler resmen dile getirilmiştir. Şara bu taleplere “Suriye halkı nezdinde karşılığı olmadığını ve ülkenin çıkarına olmadığını” belirterek bu isteğe karşı çıksa da kendi ordusu ve siyasi iradesi olan bu yapıyla topyekûn mücadele etmekten şimdiye kadar imtina etmiştir. Bu siyasi gerilim, Haseke, Rakka bölgelerinde -Fırat Nehri’nin kuzeyinde de facto SDG yönetiminde bulunan yerlerde- 15–21 Eylül yapılması planlanan seçimlerin ertelenmesine sebep olmuştur. 5 Ekim’de icra edilen seçimlerde de SDG kontrolündeki bu bölgelerde güvenlik endişesiyle seçim yapılmamıştır. Halep bölgesinin Ayn el-Arap şehrinde ise seçim “de jure” şekilde işlemiştir.
Suriye’nin orta ve doğu kesimlerindeki Badiye Çölü, Esad rejiminin Aralık 2024’te çöküşünden sonra ortaya çıkan güvenlik boşluğunun en önemli örneklerinden birisi olup Suriye’nin idari kapasitesinin ve kolluk kuvvetlerinin yetersizliğinden ve lojistik problemlerden dolayı çöl, radikal İslamcı örgütlerin uyuyan hücre evleri için bir kuluçka noktası haline gelmiştir. Badiye bölgesinde IŞİD varlığı tamamen sona erdirilebilmiş değil. Halen çölün derinliklerinde saklanan hücreler hem yeni Suriye ordusuna hem de SDG kontrol noktalarına vur-kaç saldırıları düzenleyebiliyor. ABD Savunma Bakanlığı’nın 2025 ve 2026 bütçelerinde bu tehdide özel önem verildi; 2026 için ayrılan 130 milyon dolarlık anti-IŞİD fonunun önemli bir bölümü SDG’ye giderken, 7,4 milyon doları özellikle Badiye’de IŞİD’e karşı operasyon yürüten Suriye Özgür Ordusu unsurlarına tahsis edilmiştir.

Harita 3. Suriye-Badiye Çölü
Suriye nüfusunun çoğunluğunu Sunni Araplar oluşturur. Modern devletlerde olması gerektiği beklendiği gibi siyasi yapılarla ilişkilerini kişisel olarak değil aşiret ve din/mezhep bağlarıyla kurmaya eğilimlidirler. Bu sosyal yapıdaki Suriye halkı 2011’den itibaren tarihin en şiddetli iç savaşlarından birini yaşamış psikolojik olarak radikalize olmaya müsait hale gelmiştir. Ülkedeki kronik hayat pahalılığı, işsizlik, güvenlik sorunları da radikalizasyonu tetikleyebilecek ve hızlandırabilecek faktörlerdendir. Müslüman Kardeşlerin ve diğer Selefi organizasyonların 60’lı yıllardan itibaren kurduğu ağlar ise bu radikalizasyonun organizasyonu ve insan kaynağını temin edebilecek potansiyeldedir. Dolayısıyla Suriye kısa ve orta vadede yapısal değişiklikler yaşamadığı sürece El-Kaide, IŞİD benzeri dini istismar eden terör örgütlerinin uygun uluslararası koşullarda “hortlayabileceği” bir toplumsal yapıya sahiptir. Badiye Çölü ise coğrafi koşulları sayesinde radikalleşmiş gruplara ev sahipliği yapmaktadır ve bu grupların harekete geçmemesi için gerekli önlemlerin alınması Suriye Hükümeti’nin istikrarı için önemlidir.
5 Ekim 2025 tarihinde gerçekleştirilen seçimde 140 sandalyenin 119’u sahibini buldu. SDG kontrolündeki Kuzey Suriye ve İsrail’in dolaylı kontrolündeki Süveyda bölgesinde seçimler gerçekleşmedi. İlk sonuçlar, Erkmen’in RUSİ için yazdığı yazıya göre dört Kürt, dört Türkmen, iki İsmaili, beş Nusayri ve bir Hristiyan Suriyeli olmak üzere 16 milletvekili hariç geri kalan 103 vekaletin Suriyeli Sunni Araplar tarafından kazanıldığını gösteriyor. Kadın temsili konusunda meclisin gösterdiği performans da uluslararası düşünce kuruluşları tarafından eleştiriye tabi tutulmuş durumda. Seçim sonuçlarının açıklanması beklenirken SDG militanları ve kolluk kuvvetleri arasında Halep bölgesinde çıkan ve 8 Ekim’de ilan edilen ateşkesle yatışan çatışmalar bu sahada resmi bir anlaşmaya varılmadan SDG-Şara uzlaşmazlığının sonlanma ihtimalinin zayıf olduğunu göstermekte.
Bu sonuçlara göre Şara’nın doğrudan atayacağı 70 koltuk da ayrı bir önem kazanmaktadır. Uluslararası medyadan aldığı çoğulculuk ve kapsayıcılık eleştirileri ve eski HTŞ militanlarından seçime katılmayanlar arasında dağılacağı öngörülen bu koltukların nihayeti Şara Hükümeti’nin Suriye vizyonu hakkında anlamlı göstergeler sağlayacaktır.
Suriye Geçici Hükümeti 5 Ekim’de gerçekleştirdiği seçimlerle ülkenin siyasi yapısı için bir iskelet ortaya koyacaktır. Esasında Şara hükümetine meşruiyet kazandırması hedefiyle yapılan seçimlerle oluşturulacak iskelet ya bir ulus devletin temellerini atacak ya da Suriye Federasyonu'nun yolunu açacaktır. Bu çerçevede, seçim sonrası süreçte öne çıkan kırılgan toplumsal yapılar ve güvenlik riskleri federatif bir düzeni daha olası kılmaktadır.
-Seçimlerin görece adil ve özgür şekilde gerçekleştiği bölgelerin yalnızca Sunni Arap nüfusun yaşadığı kısıtlı bir alan olduğu görülmektedir.
-Nusayriler: Lazkiye–Tartus hattında yoğunlaşan topluluk, Geçici Hükümet döneminde sistematik baskı ve ağır insan hakları ihlallerine maruz kalmıştır. Katliam, zorla yerinden etme, fidye için kaçırma ve cinsel şiddet vakaları, uzun vadede kültürel ve toplumsal bütünleşmenin önüne set çekmektedir. Bu nedenle Nusayriler, kısa ve orta vadede entegrasyona kapalı, federatif çözüme ise en sıcak bakan topluluklardan biridir.
-Dürzîler: İsrail’in tarihsel politikaları, Davut Koridoru tartışmaları ve son dönemde yaşanan Bedevi–Dürzî çatışmaları, Suriye içindeki bu cemaatin merkeze entegrasyon ihtimalini zayıflatmaktadır. Golan Tepeleri, Deraa ve Süveyda hattında fiilî bir otonomi eğilimi güçlenmiş, İsrail’in güvenlik ve lojistik stratejileriyle de desteklenmiştir.
-Kürtler: Kuzey Suriye’de de facto bir özerk yapı hâlihazırda mevcuttur. Doğal kaynaklar, silahlı güçler ve dış destek sayesinde kendi idari sistemlerini koruyan Kürtler için seçimler, bu statüyü resmileştirme fırsatı anlamına gelebilir. 10 Mart mutabakatının uygulanamaması, Halep’te 6-7 Ekimde yaşanan çatışmalar, Haseke ve Rakka’da seçimlerin güvenlik nedeniyle ertelenmesi, Kürtlerin federatif düzene yönelme ihtimalini artırmaktadır.
-Badiye Çölü ve Radikal Örgütler: Merkezi otoritenin zayıf olduğu bölgelerde IŞİD, El-Nusra benzeri radikal örgütlerin yeniden sahneye çıkma potansiyeli bulunmaktadır. Bu durum, hem federasyon tartışmalarını güvenlik boyutuyla keskinleştirmekte hem de uluslararası aktörlerin müdahale gerekçelerini güçlendirmektedir.
Batılı haber ajansları ve düşünce kuruluşlarının bu seçimi azınlık hakları ve demokrasi üzerinden okumasının uluslararası medyada Şara’nın yaratmak istediği yeni demokratik barışçıl Suriye imajının tersine bir etki yaratması geçici hükümet için endişe vericidir. İç savaşı yeni atlatmış ve hükümet el değiştirdikten sonra dolaylı da olsa bir seçim yapılmış olması, bütün bu süreç boyunca ulusal düzeyde bir kriz yaşanmaması Suriye’nin geleceği için görece olumlu bir projeksiyon oluşturmaktadır.
Bu imaj eğer azınlık hakları, çoğulculuk ve demokrasi üzerinden incelenirse Cole’un İnformed Comment için yazdığı incelemede görüldüğü üzere, 2005 Irak örneği karşılaştırmasıyla bir iç savaş tetikleyeceği tartışmalarını ortaya çıkarabilmektedir. İki ülkede de bir bölgesel de-facto Kürt yönetimi olması, azınlıkların temsil edilememesi ve başka siyasi haklarını kullanmaktan mahrum bırakıldıkları iddiası, toplumsal ve ekonomik süreçlere dahil olamayan bloklar olması bu benzerliklerdendir fakat açık farklılıklar da mevcuttur.
Baas rejiminin devlet düzeyinde iki büyük destekçisi vardı: İran ve Rusya. İran, Hamas’ın 7 Ekim hücumundan beri İsrail’in “direniş ekseni” ne ve kendi anakarasına yaptığı saldırılardan, nükleer çalışmalarına olan uluslararası baskından ve Esad’ın Moskova’ya kaçışı sonrası bölgedeki milis güçleri ve istihbarat ağı hayli zayıfladığından Suriye’deki olası bir anti-Şara iç savaş proxy unsurunda vereceği desteğin anlamlı bir ölçüde olması beklenemez.
2005’te Irak’ta ABD önderliğinde güçlü bir dış askeri varlık bulunurken, 2024-2025 Suriye’sinde Rusya’nın askeri gücü belirgin şekilde geri planda kalmıştır. Rusya, Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yıpratıcı savaş nedeniyle Suriye’ye ayırabildiği kaynakları azaltmak zorunda kalmış, bu da Şam rejiminin düşüşünde önemli rol oynamıştır. Halihazırda, Ukrayna’da savaşın devam ettiği ve Rus ekonomisinin ve ordusunun ikinci bir cepheyi sürdürebilecek kapasitede olmadığı dikkate alındığında, Moskova’nın Suriye’de kapsamlı ve uzun soluklu bir askerî angajmana girmesi düşük ihtimaldir.
Irak’ta Sünni-Şii kutuplaşması 2006’da ülke geneline yayılan kanlı bir iç savaşa dönüşmüştü. Oysa Suriye’de 2025 yılında yaşanan en belirgin mezhepsel kalkışma, ülkenin güneyindeki Dürzi azınlığın yaşadığı Süveyda bölgesiyle sınırlı kalmıştır. İsrail, kendi sınırındaki Dürzi nüfusun baskısıyla Dürzileri koruma gerekçesiyle Suriye’ye doğrudan müdahale etmiş ve hatta Şam’daki askeri hedeflere hava saldırıları düzenlemiştir. Bu İsrail destekli müdahale, gerilimi tırmandırsa da çatışma ulusal bir iç savaşa dönüşmemiş, ABD ve Ürdün’ün arabuluculuğuyla sağlanan kırılgan bir ateşkes sonucunda Suriye ordusunun Süveyda’dan kısmen çekilmesi, karşılıklı rehine takası ve insani yardım girişi konularında uzlaşmaya varılarak kriz dondurulmuştur. Burada dikkat çeken husus, çatışmanın ülke çapında bir Sunni-Şii çatışmasına evrilmeye Suriye demografisinin müsaade etmemesidir.
Suriye’yi 2005 Irak’ından ayıran en önemli fark Suriye’deki yeni siyasi düzende “Selefi” ideolojinin paradoksal bir konumda olmasıdır. Ülkenin fiili liderliğini üstlenen eski HTŞ unsurları her ne kadar El Kaide kökenli, Selefi-cihatçı çizgide bir örgüt olsa da iktidara geldikten sonra kendilerini uluslararası alanda daha ılımlı bir çizgide göstermeye çalışmaktadırlar. Ancak bu durumun Badiye çölündeki potansiyeli, geçmişte selefi örgütler adına militanlık yapmış çok sayıda mahkûmu ve sivil hayata geri dönmüş Suriye vatandaşını pasifize ettiği söylenemez. Aksine Şara ve hükümetinin tekfirci Selefi anlayışta görünmekten imtina etmesi, Suriye İç Savaşı süresince radikalleşmiş yahut ülkeye getirilmiş militanların gözünde yeni bir terör dalgası için meşruiyet oluşturma ihtimali bile mevcuttur.
Öneriler
-Suriye’de 2004 yılından beri nüfus sayımı yapılmamıştır. Seçmen vekil dengesini kurmak için önce uluslararası kuruluşlardan aktarılacak yardımlarda bir nüfus sayımı yapılması bir sonraki seçimin adil olması için önemlidir. Şara’nın 60 Minutes kanalına verdiği röportajda bu konuya değinmesi kıymetlidir.
-Nüfus sayımının ardından seçim bölgelerinin ve vekil sayılarının yeniden düzenlenmesi ihtimali ortaya çıkabilir. Bu durumda yeni bölgelerin bir “gerrymandering” olasılığını tartışmaya açmayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
-Bir sonraki seçimlerin, seçim kurulları ve delegeler üzerinden değil doğrudan halkoylamasıyla gerçekleşmesi, yeni Suriye’nin demokratikleşmesinde büyük bir adım olabilir. Bu durumun yasama ve yürütme dengesini sağlamaya önayak olması da mümkündür.
-Doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanacak 70 vekil kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması açısından tartışmalara meydan verebilir. Bir sonraki seçimde meclisin tamamının halkoyu ile seçilen vekillerden oluşması, yasama erkine meşruiyet sağlamasının yanında yürütmeyi dengeleyebilecek bir pozisyon da sağlayabilir.
-Yaklaşık 6 milyon Suriyeli mülteci yurtdışında bulunmaktadır. Bu nüfusun temsil edilmemesi, seçim sonuçlarını ve meşruiyetini doğrudan etkileyecektir. Bir sonraki seçim öncesinde uluslararası gözetimle diaspora oy mekanizması kurulması, yeni meclisin kapsayıcılığını artırabilir.
-Dürzi, Kürt, Nusayri ve Hristiyan toplulukların meclisin işleyişine güven duyması için azınlık haklarını garanti eden yasal güvenceler bir sonraki seçim öncesinde ilan edilebilir. Bu adım, çatışma ve ayrılıkçılık riskini azaltabilir.
-Suriye'deki eski selefi militanların tespiti, takibi ve rehabilitasyon süreci, UNDP, IOM, Dünya Bankası, AB’nin NDICI/İstikrar Aracı ve GCERF gibi kaynaklardan sağlanacak fonlarla, şeffaf bir DDR/P-CVE programı (silahsızlandırma, terhis, psikososyal destek, mesleki eğitim, yargısal gözetim) kapsamında kurumsallaştırılmalıdır.

Hilmi Demir
30/09/2025

Özcan Güngör
08/09/2025

Emre Gürbüz
01/08/2025

Abdullah Denikul
14/07/2025

Oğuz Demir
19/03/2025