Uluslararası Radikalizm Gözlemevi
+905534025560
info@urad.com.tr
06560, Söğütözü Cad. No:43 Ankara, Turkiye

Ukrayna’daki savaşın yarattığı askerî ve ekonomik maliyetler, Rusya’yı hem Avrupa enerji piyasasındaki ağırlığını hem de Suriye’deki saha varlığının kapsamını yeniden kalibre etmeye zorlamıştır. Eşzamanlı şekilde 7 Ekim saldırıları sonrasında İsrail’le tırmanan çatışma döngüsü, İran’ın “direniş ekseni”ni ciddi baskı altına alarak bu ağın manevra kabiliyetini hem askerî hem diplomatik düzeyde daraltmıştır. Bu jeopolitik durumda ITP’nin yeniden devreye girmesi hem Türkiye’ye hem de Avrupa pazarına, uzun vadede, alternatif bir akış kanalı sunmaktadır. Türkiye’nin Irak’ta enerji, lojistik (Kalkınma Yolu) ve su altyapısı üzerinden artan kurumsal varlığı, İran’ın Irak üzerindeki geleneksel transit ve nüfuz kanallarını görece daraltan, Kuşak Yol girişiminin Irak ayağını ise Türkiye merkezli koridorlarla daha sıkı kesişmeye zorlayan bir yeniden konumlanmaya işaret etmektedir. Bu tablo Güney Kafkasya üzerinden şekillenecek Zengezur bağlantısı ve Orta Koridor ile birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’nin Basra Körfezi’nden Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanan enerji ve ticaret güzergâhlarının kesiştiği bir “düğüm ülke” olarak konumlanma iddiasını güçlendirmektedir.
2 Kasım 2025’te Bağdat’ta Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin tarafından imzalanan “Su İşbirliği Projeleri İçin Finansal Mekanizma Çerçeve Anlaşması”, Irak–Türkiye ilişkilerinde yıllardır kilit rol oynayan petrol boru hattı dosyasını ilk kez açık biçimde su sorunuyla birbirine bağlayan bir düzenleme olmuştur.
Anlaşma, Türkiye’nin Irak’tan ithal ettiği petrol için yaptığı ödemeleri, Irak’ta Türk şirketleri tarafından yürütülecek su altyapı projelerini finanse etmeye yönlendiren bir mekanizma kurmaktadır. Dolayısıyla Irak petrol gelirleri, Irak’ın su altyapısının güçlendirilmesine tahsis edilmesi ve Türk inşaat sektörünün söz konusu projelerde etkin rol üstlenmesine imkân tanıyacak şekilde yapılandırılması öngörülmektedir. Bu yazıda Türkiye-Irak ilişkilerinin tarihi ve mevcut durumu incelenmekte; güncel jeopolitik durumda 2 Kasım Anlaşmasının bölge için olası sonuçları değerlendirilmektedir.
Irak-Türkiye Petrol Ticaretinin Kısa Tarihçesi
“Irak–Türkiye Petrol Boru Hattı (ITP), 27 Ağustos 1973 tarihli Türkiye–Irak Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması’na dayanarak 1976’da devreye girmiştir. Bugün kâğıt üzerinde günlük yaklaşık 1,5 milyon varil kapasitesi olan hatta reel taşımalar ise çoğu zaman 400–500 bin varil/gün bandında seyretmiştir.[1] ITP’ye ilişkin anlaşmazlığın hukuki boyutu, 2010’lu yıllarda Irak’ın Türkiye aleyhine uluslararası tahkim süreci başlatmasıyla birlikte yeni bir döneme girmiştir.
2014: Bağdat, Paris’teki Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Merkezi’nde (ICC) Türkiye’ye karşı dava açtı. Gerekçe, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nden (KBY) gelen petrolün federal hükümetin onayı olmadan Ceyhan’dan yüklenmesi ve SOMO’nun (Iraq State Oil Marketing Organization) münhasır yetkisinin ihlaliydi.
2014–2018 dönemi: Irak yaklaşık 33 milyar dolarlık tazminat talep ederken, Türkiye de asgari kapasite ücretleri ve taşıma bedellerine ilişkin karşı taleplerle karşı dava açtı.
13 Şubat 2023: ICC hakem heyeti, 1973 Anlaşması’nın ihlali nedeniyle Irak lehine 1,9 milyar dolar, Türkiye lehine ise yaklaşık 500 milyon dolar tazminata hükmetti. Netice, Irak hükümeti lehine yaklaşık 1,5 milyar dolarlık alacak oluştu ve kararla birlikte günlük 370 bin varili KBY’ye ait olmak üzere toplam yaklaşık 450 bin varil/gün ham petrol ihracatı kesildi.
Kararın ardından Ankara, ITP üzerindeki operasyonları Türk tarafında durdurmuş; hattın yeniden açılmasını, tahkim dosyasının ve boru hattı anlaşmalarının da dahil olacağı daha geniş kapsamlı bir “paket uzlaşma” sağlanana kadar fiilen askıya almıştır.
Bu hukuki anlaşmazlık, KBY ile Bağdat’ı da geçici bir uzlaşmaya itmiştir. Taraflar, KBY petrolünün SOMO şemsiyesi altında ihraç edilmesi; satış gelirlerinin KBY kontrolündeki bir hesapta toplanması ve Bağdat’ın bu hesap üzerinde denetim yetkisi alması konusunda anlaştı. Böylece yıllardır süren “Bağdat mı, Erbil mi?” kavgasında, pazarlama yetkisi resmen Bağdat’a, sınırlı mali özerklik ise KBY’ye bırakıldı.
Mayıs–Temmuz 2025 Adımları
ITP’nin fiilen kapalı olmasının ekonomik ve siyasi maliyetleri artarken Bağdat, iç hukuk ve sözleşme cephesinde hamlelerini sertleştirdi. Mayıs 2025’te Irak hükümeti, KBY ile ABD’li HKN Energy ve Western Zagros arasında imzalanan 110 milyar dolarlık anlaşmayı, federal onay olmadan yapılan doğal kaynak sözleşmelerinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle geçersiz ilan etmiştir. Bu hukuki ve siyasi baskı ortamında ihracatın durması özellikle KBY açısından bir “mali şok” etkisi yaratmıştır. Irak otoritelerine göre KBY ihracatının durması nedeniyle ülke, günlük 300 bin varil civarında üretim kaybı yaşamış; KBY Başbakanı Mesrur Barzani’ye göre ise ihracat kesintisinin bölgeye toplam maliyeti 25 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Bu tablo, Erbil’de memur maaşlarının ödenememesi ve hizmet kesintileri vasıtasıyla toplumsal baskıyı artırmış; zaman zaman Kerkük’e de sıçrayan protestolar, petrol dosyasını Bağdat–Erbil hattında salt bir teknik anlaşmazlık olmaktan çıkararak iç siyasal istikrar meselesine dönüştürmüştür.
Ankara açısından tahkim riskinin arttığı ve Irak içindeki yeniden merkezileşme sürecinin yoğunlaştığı bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1973’ten beri yürürlükte olan ve 2010’da 15 yıl süreyle uzatılan boru hattı anlaşmalarını yenilemeyeceklerini 21 Temmuz 2025’te açıklamıştır.
Türkiye bu kararla: Hattı yöneten hukuki çerçeveyi fiilen boşa düşürmüş ve yeni müzakere zemini açmış; tahkim dosyasını, yeni ve kapsamlı bir enerji anlaşmasının parçası olarak yeniden pazarlamaya hazırlandığını göstermiş; Gabar bölgesindeki yeni üretimi de aynı altyapıya bağlayabilmek için, hattın Türkiye segmenti üzerinde daha bağımsız tasarruf yetkisi talep etmiş oldu.
Sürecin bu döneminde Ankara’nın mevcut anlaşmanın ticari koşullarını kendi lehine yeterli görmediği ve yeni dönemde hem transit ücretlerindeki hem de hat yönetimindeki esnekliği artırmayı hedeflediği anlaşılmaktadır.
2025 Eylül: Boru Hattının Yeniden Açılması
Eylül 2025 sonunda KBY’den Ceyhan’a giden petrol akışı, yaklaşık 2,5 yıllık “resmi” kesintinin ardından yeniden başlamıştır. Mart 2023’ten bu yana ilk kez ITP üzerinden ham petrol sevkiyatı yapılması 25 Eylül’de Beyaz Saray’da yapılan ve ABD Başkanı Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan indirimli Rus petrolü ithalatını azaltmasını istediği görüşmeyle aynı döneme tevafuk etmiştir.
Yeni ITP düzenlemesi kapsamında:
Başlangıçta günlük 180–190 bin varil KBY petrolü SOMO’ya teslim edilmesi, pazarlama yetkisinin tamamen SOMO’ya bırakılması,
Hacmin, zaman içinde 230 bin varil/gün seviyesine çıkabilmesi,
Üretici şirketlere varil başına 16 dolar ödeme yapılması ve günlük en az 230 bin varil petrolün federal hükümete teslim edilmesi, yaklaşık 50 bin varillik bölüm ise KBY’nin yerel tüketimine ayrılmıştır, (Bağdat ile Erbil’in ve uluslararası şirketlerin bütçe açığını sınırlı da olsa telafi etmek amaçlanıyor) hedeflenmektedir.
Boru hattı yeniden devreye alınmış olsa da hukuki uzlaşmazlık çözüme ulaşmamıştır. 2018 sonrası dönemi kapsayan ikinci tahkim davası devam etmekte ve Bağdat bu dosyada da 3–5 milyar dolar arası ek tazminat talep etmektedir.
Petrol–Su Mekanizmasının Karşılıklı Mimarisi
Anlaşmanın kurumsal iskeleti özel amaçlı bir finansman düzenlemesine dayanmaktadır. Buna göre, Türkiye’nin Irak’tan yaptığı petrol ithalatına ilişkin ödemeler genel bütçeye karışmaksızın “ring-fenced” niteliğinde özel bir hesaba yönlendirilmektedir. Hesapta toplanılacak tutarın ise Irak’ta Türk şirketleri tarafından üstlenilecek su altyapısı projelerinin finansmanında kullanılması öngörülmektedir. Irak tarafı, Türk şirketlerini davet ederek teklifleri değerlendirecek bir komite oluşturmakla yükümlü kılınmakta, Ankara ise söz konusu düzenlemeyi “Irak’ın su altyapısının kalıcı rehabilitasyonu” için bugüne kadar sunulmuş en kapsamlı altyapı paketi olarak takdim etmektedir.
Bağdat açısından mekanizma iki düzeyde işlev görmektedir. Bir yandan, kronikleşen su sorununun yönetimi için hızlı ve projeye tahsisli bir finansman akışı ile belirli ölçüde teknoloji ve işletme bilgisi transferi sağlamaktadır. Diğer yandan, özellikle Basra ve benzeri su kaynaklı protestoların yoğunlaştığı bölgelerde su yatırımlarının hızlandırılmasına imkân vererek, seçim öncesi dönemde Başbakan Sudani’ye toplumsal baskıyı nispeten yumuşatma ve “somut icraat” sergileme imkânı sunmaktadır.
Ankara açısından bakıldığında ise mekanizma, enerji ve inşaat sektörlerini birbirine bağlayan bir çarpan etkisi yaratacak şekilde kurgulanmıştır. Petrol ithalatı için yapılacak nakit çıkışının önemli bir kısmı, su projeleri üzerinden Türk şirketlerine proje geliri olarak geri dönmektedir. Bu sayede su dosyası, Bağdat’a karşı ilave bir pazarlık unsuru haline gelmekte; aynı zamanda Türkiye, kendisini komşu bir ülkenin su altyapısının iyileştirilmesine katkı sunan “bölgesel çözüm üretici” bir aktör olarak konumlandırma imkânı elde etmektedir.
Türkiye Perspektifi
Türkiye’nin orta ve uzun vadeli stratejisinin, mevcut tablo çerçevesinde dört ana eksen etrafında şekillendiği görülmektedir. İlk olarak, Türkiye’nin 1973 tarihli boru hattı anlaşmalarını yenilemeyeceğini açıklaması, tahkim süreçlerinde aleyhine dönen bu çerçeveyi temel referans noktası olmaktan çıkarmayı amaçlayan bir adım olarak okunabilir. Dolayısıyla Irak ile yapılacak yeni enerji mutabakatının ITP’yi; yeni üretim havzalarını, enerji ticaretini ve “Kalkınma Yolu” projesini içeren daha geniş kapsamlı bir paket şeklinde kurgulamayı hedeflediği iddia edilebilir.
Irak lehine hükmedilen yaklaşık 1,5 milyar dolarlık ilk tahkim kararının henüz ödenmemiş olması ve 2018 sonrası dönemi kapsayan ikinci davanın devam etmesi, Ankara’ya manevra alanı sunmaktadır. Türkiye’nin, boru hattının tam kapasiteye yakın işletilmesini, Gabar petrolünün aynı hat üzerinden ihracını ve yeni enerji–su paketinin bütününü, Bağdat’ın tazminat kalemlerinde esneklik göstermesiyle ilişkilendirmeye yöneldiği görülmektedir.
Altyapı projeleri açık biçimde petrol ticaretine eklemlenmesi, 2 Temmuz 2025 tarihinde Dicle ve Fırat’tan Irak’a akan su miktarının iki ay boyunca saniyede 420 m³ seviyesine çıkarılmasına yönelik taahhüt, petrol hattına dair müzakerelerle bağlantılı bir “güven artırıcı adım” niteliği taşımaktadır, tarafların anlaşmadan cayma maliyetleri ise bu şekilde karşılıklı olarak yükselmektedir. Kasım 2025’te imzalanan petrol–su anlaşması ise bu bağlantıyı kurumsallaştırmakta ve su altyapısını, belirli projelere tahsisli bir finansman aracı haline getirmektedir.
Son olarak, Türkiye’nin bu düzenlemeyi Rus petrolüne olan bağımlılığını kısmen azaltarak enerji tedarik portföyünü çeşitlendirmenin bir aracı olarak kullanma hedefi olduğu görülmektedir. ITP’nin fiilen kapanmasından önce Irak, Türkiye’nin ham petrol ithalatının %25–30’unu karşılayan başlıca tedarikçilerden biriydi. 2023’te hattaki akışın kesilmesiyle birlikte Irak’ın Türkiye piyasasındaki payı %10–15 bandına gerilemiş; ortaya çıkan boşluk büyük ölçüde Ukrayna Savaşı sonrasında yaptırımlara maruz kalan Rusya’dan tedarikle kapatılmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verilerine göre Türkiye, ham petrol ithalatının 2023’te %51’ini, 2024’te ise %66’sını Rusya’dan gerçekleştirmiştir. Irak’ın kuzeyinden ITP üzerinden akacak ve özellikleri itibarıyla Rus Urals petrolüne nispeten benzer “orta sülfürlü” ham petrolün tedarik sepetindeki payının artırılması, Türkiye’ye Moskova ve Washington karşısında daha esnek bir konumlanma imkânı sunmaktadır.
Irak Perspektifi: Merkezileşme, KBY ve Su Sorunu
Irak, OPEC içinde ikinci büyük petrol üreticisi konumundadır ve ham petrolünün yaklaşık %85’ini ülkenin güneyindeki limanlar üzerinden ihraç etmektedir. Türkiye üzerinden geçen kuzey rotası ise hacim olarak daha sınırlı olmakla birlikte, küresel petrol arzının yaklaşık %0,5’ine tekabül eden bir akış kanalını temsil etmekte; dolayısıyla hem Irak’ın ihracat esnekliğinin hem de Hürmüz Boğazı’na alternatif güzergâhların sigortası niteliğinde bir hat işlevi potansiyeli mevcuttur.
ICC kararının ardından federal hükümet, KBY’nin bağımsız ihracat kapasitesini fiilen sınırlandırmış; petrolün pazarlanmasını SOMO çatısı altında toplarken, gelir akışını federal denetime tabi kılarak petrol gelirleri üzerinde yeni bir merkezileşme katmanı inşa etmiştir. Yaklaşık iki buçuk yıl süren ihracat kesintisi, KBY’de maaş gecikmeleri ve hizmet kesintileri vasıtasıyla ciddi bir mali kırılganlık yaratmıştır. Hattın güncel şartlarla yeniden devreye alınması, önceki döneme kıyasla daha düşük ihracat hacmine ve daha sıkı federal kontrol koşullarına işaret etmektedir. Öte yandan Dicle ve Fırat havzalarındaki debi düşüşü, özellikle Basra başta olmak üzere çeşitli kentlerde suya erişim krizini derinleştirmiştir. 11 Kasım 2025 seçimleri öncesinde Bağdat’ın hem altyapı hem petrol alanında “görünür kazanım” üretme ihtiyacı, petrol–su anlaşmasını doğrudan seçim dinamikleriyle iç içe geçirmiştir.
Bu çerçevede federal hükümetin kısa vadeli önceliği seçmen tabanına somut yatırım sinyalleri vermek, diğer yandan ise KBY üzerinde kurduğu mali ve kurumsal baskı araçlarını gevşetmeksizin ITP üzerinden elde edilen petrol gelirlerini yeniden devreye sokmak olarak görünmektedir. Irak ile Türkiye arasında su ve enerji alanlarında karşılıklı bağımlılığı kurumsal bir çerçeveye oturtması çatışma maliyetlerini yükselten ve tarafların işbirliğini sürdürme yönündeki teşviklerini güçlendiren bir düzenleme olarak da okunmaktadır.
Sonuç: Geçici Takas mı, Yeni Bir Mimarinin Temeli mi?
Güncel durumda petrol–altyapı mekanizmasının geleceğine ilişkin iki ana senaryo öne çıkmaktadır. İlk senaryo, düzenlemenin ağırlıklı olarak kısa vadeli ve seçim odaklı bir takas aracı olarak işlemesi ihtimalidir. Bu çerçevede Irak–Türkiye Petrol Boru Hattı’nda sınırlı hacimde petrol akışının yeniden başlaması, petrol-altyapı mekanizmasının ise birkaç büyük ölçekli su altyapı projesi üretmesi beklenebilir. Ancak bu senaryoda tahkim dosyalarının iç siyasi öncelikler ve karşılıklı güvensizlikler nedeniyle uzun süre sonuçlandırılamaması; KBY’nin yapısal mali kırılganlığının büyük ölçüde devam etmesi ve Irak’ın uzun vadeli su güvenliği açısından kalıcı bir iyileşmenin sağlanamaması olasılığı yüksektir. Böyle bir durumda anlaşma iki tarafa da bir “nefes alma” imkânı sunsa da, temelde hukuki uyuşmazlıkları öteleyen ve tarafların en az maliyetle zaman kazanmasına hizmet eden geçici bir düzenleme olma niteliğini koruyacaktır.
İkinci senaryo ise, petrol–altyapı mekanizmasının yeni ve daha kapsamlı bir enerji-altyapı mimarisinin kurucu unsuru haline gelmesi ihtimalidir. Tahkim dosyalarının yeni bir “büyük anlaşma” kapsamında paket halinde kapatılması; ITP, Gabar bağlantısı ve olası Basra–Silopi güzergâhının tek bir çerçeve altında bütünleştirilmesi söz konusu olacaktır. Böyle bir mimaride petrol–altyapı mekanizması, Irak’ın su altyapısının modernizasyonu için uzun vadeli ve öngörülebilir bir finansman hattına dönüşebilir; Türkiye ise hem petrol hem su alanlarında vazgeçilmez bir “geçit ülke” rolünü kurumsal düzeyde pekiştirme imkânı elde edebilir.
Su altyapısı yatırımlarının sınır aşan bir finansal mekanizma üzerinden yürütülmesi, orta ve uzun vadede hem federal hükümet ile KBY arasında gelir ve kaynak paylaşımına ilişkin daha öngörülebilir bir zeminin oluşmasına, hem de Irak–Türkiye hattında teknik işbirliğinin siyasî gerilimlerden görece yalıtılmış, kurumsallaşmış bir kanala kavuşturulmasına katkı sağlayabilecek potansiyel taşımaktadır. Sürecin istikrarı, yani, altyapı ve enerji alanlarındaki kurumsallaşmış işbirliği, Orta Doğu bağlamında bölgesel barış ve istikrarın desteklenmesine yönelik tamamlayıcı bir unsur olarak da değerlendirilebilir.
Gerçek seyrin bu iki senaryo arasında şekillenmesi muhtemeldir. Kritik soru, tarafların petrol–su/altyapı takasını hukuki ve siyasi yükümlülükleri erteleyen geçici bir rahatlama aracı olarak mı kullanacağı, yoksa mevcut riskleri yönetilebilir kabul ederek bunu daha dengeli ve kurumsallaşmış bir Irak–Türkiye işbirliğinin başlangıç noktası haline getirmeyi mi tercih edeceğidir.
______________________________________________________________________________________________________________________________________
Kaynakça
Akrawi, Sarmad, and Dahlia Zamel. “ICC Arbitration Tribunal Finally Issues Ruling in the Iraq Turkey Pipeline Dispute – What It Means for Iraq and the Kurdistan Region.” Amereller Client Alert, May 22, 2023. https://amereller.com/publication/icc-arbitration-tribunal-finally-issues-ruling-in-the-iraq-turkey-pipeline-dispute-what-it-means-for-iraq-and-the-kurdistan-region
Geiger, Julianne. “The 25 Billion Cost of Iraq’s Oil Deadlock.” OilPrice.com, January 23, 2025. https://oilprice.com/Energy/Energy-General/The-25-Billion-Cost-of-Iraqs-Oil-Deadlock.html
“Northern Iraq Suffers $25B Loss since Türkiye Halted Oil Exports in March 2023.” Türkiye Today, June 25, 2025. https://www.turkiyetoday.com/business/northern-iraq-loses-25-billion-as-turkiye-oil-pipeline-remains-closed-3203417
Sağlam, Mühdan. “Irak Petrolü, Tahkim Kararının Kazanan ve Kaybedenleri.” Artı Gerçek, March 29, 2023. https://artigercek.com/makale/irak-petrolu-tahkim-kararinin-kazanan-ve-kaybedenleri-244316
Sağlam, Mühdan. “Türkiye, Irak ile olan petrol hattı anlaşmasını neden feshetti?” Ekonomi Gazetesi. August 1, 2025.
U.S. Energy Information Administration. “Country Analysis Executive Summary: Iraq.” EIA Country Reports, 2022–2023. https://www.eia.gov/international/analysis/country/IRQ
[1] Jack Dutton, “Why Turkey Plans to End Its 52-year Oil Pipeline Deal with Iraq,” Al-Monitor, 21 July 2025, accessed 13 November 2025 https://www.al-monitor.com/originals/2025/07/why-turkey-plans-end-its-52-year-oil-pipeline-deal-iraq; Maha El Dahan, Ahmed Rasheed, and Nerijus Adomaitis, “Explainer: Why Oil Flows through the Iraq–Turkey Pipeline Have Been Halted,” Reuters, 21 February 2025, accessed 13 November 2025 https://www.reuters.com/business/energy/why-oil-flows-through-iraq-turkey-pipeline-have-been-halted-2025-02-21/.

Hilmi Demir
16/11/2025

Emre Gürbüz
14/11/2025

Hilmi Demir
30/09/2025

Özcan Güngör
08/09/2025

Emre Gürbüz
01/08/2025